21 Nisan 2013 Pazar

Hüseyin Kaçın TV5 Ana Haber Bülteninde


Kadın-Erkek İlişkileri


Sosyal Fobi 3


Sosyal Fobi 2


Sosyal Fobi


Hüseyin Kaçın Kadınca Programı


ERKEK ÇOCUKLARDA CİNSEL SUİİSTİMAL ( TACİZ ya da TECAVÜZ )



CİNSEL SUİİSTİMALE MARUZ KALAN ERKEK ÇOCUKLARIN DUYGUSAL DURUMLARI
Erkek çocukların cinsel suiistimale karşı davranımları oldukça çeşitlidir. Çocukların gösterebilecekleri en önemli duygu şaşkınlık duygusu olmaktadır. Şaşkınlık duygusu gerektiğinde birbirine zıtmış gibi görünen geniş boyutlu diğer hisleri de beraberinde getirebilir. Örneğin; cinsel uyanım, tiksinti, korku, acı, zevk vs. gibi.
Bu çocuklar homoseksüellik olarak niteledikleri cinsel taciz karşısında kendi erkeklik rolleriyle uyum çelişkisine de düşebilirler. Eğer bu çocuklar kendilerine saldıran erkeklerin evli oldularını, ya da herhangi bir kadınla cinsel ilişkide olduklarını keşfederlerse, onların eşcinsel olamayacakları izlenimine kapılıp, yalnızca kendilerinin eşcinsel olduklarına inanır ve belki de kendilerinin bu erkekleri baştan çıkarmış olabileceklerini zannederler.
Şaşkınlığın yanında cinsel taciz, kızgınlık hislerinin de oluşmasına yol açar. Çocuklarda faillere karşı öfke hissinin geliştiği görülür. Ne yazık ki çoğunlukla bu faile dönük öfke sonradan çocuklar tarafından kendilerine yöneltilir. Kendi kendine öfkelenme, ileride çaresizliğe ve korkuya dönüşecektir. Çünkü çocuklar kendilerini yeterince savunamadıklarını ve faile itiraz etmediklerini  düşünecekler ve çaresizliklerini korkuya dönüştüreceklerdir. Çocuklarda izlenen korkular çok yönlüdür. Örneğin; herhangi bir bulaşıcı hastalığa yakalanma korkusu, eşcinsel olma korkusu, erkekliğini kaybetme korkusu, ya da yeniden cinsel suiistimale uğrama korkusu gibi.
Cinsel tacizden ötürü bu çocuklar kendilerini kirli hissederler ve böyle bir duruma yalnızca kendilerinin düştüğüne inanarak, bundan utanç duyarlar. Aldıkları hediyeler ve failler tarafından onlara sağlanan ayrıcalıklar onların bu utanç duygularını daha da pekiştirecektir.  

Öğrenmede Güçlükler

Cinsel suiistimale uğrayan çocukların okullarda öğrenme güçlükleriyle karşılaştıkları saptanmaktadır. Çocukların zeka durumunun çok normal ( hatta bazen çok yüksek ) olmasına rağmen, çoğu zaman bu çocukların bazı şeyleri öğrenmede, kavrayabilmede, ya da hafızalarında tutmakta güçlük çektikleri gözlenmektedir. Çocuklar dikkatlerini belli bir konuya toplamakta güçlük çekerler. Derslerini dinleyemezler ve ders sırasında açık gözle hayal görmeye başlarlar. Bu çocuklar için okulun önemini yitirdiği kabul edilmelidir. Çocuğun hayatında daha önemli şeyler yer almaktadır şimdi. Onlar erkek öğretmenlerine ve sınıftaki erkek arkadaşlarına karşı acayip davranışlar ortaya koyar ve mesafeli davranırlar. Arkadaşları ile olan ilişkilerinde bedensel temastan kaçınırlar.
Durumun dikkatlice incelenmesi, cinsel suiistimale maruz kalan çocuktaki bu öğrenme bozukluğunun sadece duygusal nedenlerden kaynaklandığını ortaya çıkaracaktır.






Eşcinsel ilişkide kişinin asıl aradığı cinsellik mi? Yoksa kişinin yitik yanı mı?


Eşcinsel ilişkide kişinin asıl aradığı cinsellik mi?  Yoksa kişinin yitik yanı mı?



Aşağıda  bir sitede eşcinsel arkadaş arayan kişilerin yazıklarından bazı kesitler yorumsuz sunuyorum.



-hayatı paylaşabileceğim ciddi bir ilişki arıyorum...

-hayatı ciddiye alan, güvenilir, samimi, dürüst, bakımlı, temizliğe önem veren, aklı başında,

-Dost Olmak Çok Önemli...Kısa Süreli , geçici değil gerçek arkadaş olmalı

-Güvennnnnnnnnnnnnnnnnnn

-dost arkadas sırdas güvenilir sessiz sakin içine kapanık utangaç çekingen

-o da benim gibi olmalı en azından benim ruh halimi anlayabilmeli

-Dostluğa değer veren dürüst, düzeyli, düşünceli bir insanım.

-Dürüst ve düzeyli bir aşk ilişkisi ve dostluk arıyorum.

-Bu dostluğun karşılıklı bağlılığa dayanan bir birliktelik olmasını istiyorum.

- İçinde sevgi ve saygı olmayan bir birliktelik yaşamak istemiyorum. Benim için dostluk herşeyden önce gelmektedir.

-Dürüst, düzeyli, samimi, sırdaş, sevginin kıymetini bilen, birlikte ilişkimizi sevgi ve saygı çerçevesinde yürütebileceğim, bana sahip çıkacak bir dost arıyorum.

-Sevgiyi, saygıyı ve dostluğu herşeyin üstünde tutmasını istiyorum. Ancak o zaman güzel bir diyalog ortamının kurulacağına inanıyorum.

-BASİT SIRADAN İNSANLARLA İŞİM OLMAZ

-DÜRÜST KONUŞMASINI BİLEN MENFAATCİ OLMAYAN

 -MADDİ BEKLENTİSİ OLANLARLA İŞİM OLMAZ ZENGİN DEGİLİM KİMSENİN İŞİ MADDİYATI BENİ İLGİLENDİRMEZ SADECE GÖNLÜ ZENGİN OLANLARLA İŞİM OLUR

-Dürüst ve güvenilir olmalı

-samimiyet ve dürüstlük çok önemli.

-Temizlik-sadakat- saygi cercevesinde,kaygisiz erkek erkege arkadaslik

-Lütfen samimi insanlar yazsın

-Ciddi ve samimiyim. Karşımdakinin de öyle olmasını istiyorum.

-akli basida olmali, durus olmali ,yalan soylememeli ,kadir kiymet bilmeli,anlayisli olmali,kibirli olmamali

-saygılı durust ve guven verıcı bır dostluk arkadaslık arıyorum

-ben hayatta herşeyi yaşamak isteyen sevdigim birininle herşeyi paylaşmak isteyen herşey sekse dayalalı olmayan biriyim

- dostluk sevgi aşk çok degerli

-mantıklıyım

-karşımda ki insanı kırmayı sevmem anlayacagı dilde konuşurum insancıl bi yapıdayım

-ciddi biriyim yalanı sevmem

-dürüst,bakımlı,akıllı,saygılı olsun

-dürüst, saygılı, kültürlü, entellektüel, bilgili, hoşsohbet, eğitimli vs

cenkcenkce@yahoo.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1223.0

EŞCİNSEL TEDAVİ SÜRECİMDE DEFTERİME YAZDIKLARIM


2/12/2012 de yazdığım kafamda oluşanlar:
bu olay diye bahsettiğim eşcinselliğim.
 bu olay bilinç altı ile alakalı birşey . tıpkı bağlılıklarımız aile bağlarımız gibi, buda bile isteye gerçekleşmeyen bir olgu.
bu olayla benim bağlantımı sağlayan tek şey kafada kurulan fantaziler ve var olan ilgiyle beraber hoşlanmışlığın beğeninin fantaziyle birleşmesi. (bu hastalığın zehri)
ben fantazilerden ve beğenilerimin peşinden koşmak (görüp beğenilenden uzaklaşmamak) şeklindeki eylemlerden kendimi soyutladıkça bilinç altımdaki tüm
kirli düşüncelerimden (eşcinsellikten) arınırım İnşaallah...  ki arınıyorum da.
yapmam gereken beğeni odağımı kontrol altında tutup doğru bir şekilde yönlendirmek olmalı ve böyle yaptıkça ve zaman geçtikçe farkına varıyorum ki az da olsa
bazı şeyler artık çekici gelmiyor...


vize haftasında yaşadığım duygularla olan çıkarımlarım:
geçiş dönemi içerisindeyim ve bu geçiş kolay birşey değil bunu da biliyorum...
ben kendimi yönlendirdikçe herşey yolundaydı, taki kendimi yönlendirme sınav stresinden dolayı arka planda kalana kadar..
sınavları düşündüğüm için kendimi doğru yola yönlendirmeye kafa yoramıyorum ve olanlar oluyor .
olanlardan kasıt: tramvayda bir genç ile bakışma gibi birşey oldu ben gözlerimi kaçırdım sonran onu bakarken yakaladım .. bu olağan bir şey tabi, çok şükür bunu kafada fantazi kurmadan atlattım...


yaklaşık 3 ay gibi bir sürecin ardından ilk defa farkettiğim birşey ( bu yazı bir ay önce yazılmıştır)
ben bu yoldan dönmeye karar verdiğimden beri erkekleri düşünmemek için kendimi kasıyordum , bu aralar sola porn izleyerek hetero yanımı güçlendirmeye çalışıyordum .  ve ilk zamanlar erkeksi fantaziler aklıma gelirken son dönemlere doğru gelmemeye başladı.
ve artık kendimi kasmamaya başlamışım , bunu nasıl anladım? :: bu yazıyı yazdığım gün ve bir öncekei gecesi mastrubasyonu fazla kaçırdım açıkcası , bunu sebebi de geceden yenen baklavalar ve izlediğim Qdesire filmi (erotik içerikli bir film)
neyse ben erkeksi fantaziler düşünmeye düşünmeye unutmuşum. ve sabah kendimi mastrubasyon yaparken bulduğumda ,, birden izlediğim filmden aklıma , erkeğin çıplak olduğu bir sahne geldi. ve hemen aklımı dişi karaktere yönlendirdim çok şükür.
kendi kanaatimce, aklıma erkeksi bir fantazinin gelmiş olması , gece izlediğim filmden kaynaklanıyor.
erkeksi fantazileri unutmuşum diyorum çünkü kadın düşünmek için kendimi eskisi gibi kasmıyorum , kendi geliyor. ve erkeksi fantazi düşünmemek için kendimi kasmıyorum çünkü unutmaya başlamışım ve kendimi kassaydım aklıma o sahne gelmezdi , demek isteyince oluyor ...
yani demeye çalıştığım şey artık aklıma erkeksi fantazi gelmiyormuş ki kendimi kasmıyormuşum , taki filmden etkilenene kadar ,,, ve tekrar fantazi gelişince savunmam kapalı olduğundan aklıma gelmiş çok kısa süreliğine de olsa saniyelik de olsa geldi yani....




tedavi sürecine başladık başlayalı neyi doğru yapmışım ki ilerliyorum ...
-bir erkekleyken eğer içimde en ufak bir hoşlantı gelişse bile ondan gözlerimi uzak tutuyorum çünkü, biliyorum ki gelip geçici.
-bir erkekleyken ve kendime alıkoyamadığım zamanlarda : hoşlantı olmuşsa onun iğrendiğim bölgelerine bakıp kendimi soğutuyorum .
-en önemlisi 5vakit namazımı vakti vaktine kıldığımda , eşcinsellik ile ilgili problemlerim en aza iniyor "namaz insanları kötü işlerden alıkoyar" gerçekten bu böyle oluyor.
-bir otobüste giderken, yolda yürürken, bir mekana girdiğimde kız populasyonu arasında hangi kız daha güzel, hangi kız daha iyi bir vücuda sahip, ... bunun mukayesesini yapıyorum ve çok beğendiğim kızları kafamda betimliyorum . (bu biraz sapıkça geliyor ama , dış görünüş olarak kafamda idol bir kadın modeli oluşturabilmem için gerekli ,,, ayrıca mastrubasyon fantazisi için beynimdeki arşivimi erkeklerden arındırıp, bayanlarla doldurmam için de işe yarıyor.)
-porno olarak yalnız kendini tatmin eden kadın filmi izliyorum , ve eşcinsel fantazilerden sıyrılıp , hetero fantazilerin gelişmesini sağlamış oluyorum...
-libidom, kontrol edemeyeceğim düzeye geldiğinde mastrubasyon yapıp normale dönüyorum.
-güzellik yada vücut yapısı olarak beğendiğim kızlara bakıyorum. bunu yapma sebebim daha önce yapmadım ve kafamda kadın fantazileri kurmakta zorlanıyordum.
bunu artık yapıyorum ve fantazi kurmak artık daha kolay.
-bir kıza baktığımda güzel olmayan hoşuma gitmeyecek kusurlarını görmezden geliyorum . (4-4lük insan yoktur )
-eşcinsel forum sayfasını okuyup başkalarının tecrübelerine şahit olmak ve insan psikolojisi ile ilgili bilgiler edinmek yararlı oluyor.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1225.0

SAİT FAİK/ ALEMDAĞ'DA VAR BİR YILAN: PANÇO ve YANİ USTA EŞCİNSEL Mİ?


HK ile son seansımız da Sait Faik Abasıyanık’ın ‘’Alemdağ’da Var Bir Yılan’’ kitabını okumamı istemişti. Özellikle 2 öyküsünü ‘’Panço’nun rüyası ve ‘’Yani Usta’’yı. Kitabı zar zor bulabilmiştim. Aslında Sait faik hakkında pek bir bilgim yok küçükken ders kitapların ‘’semaver’’ diye bir hikâyesini okumuştum. O aklımda kalmış. Neyse kitabını okudum, ancak size yazmak için zaman bulamadım. Kısmet bugüneymiş. Sait faik hakkında pek bir bilgim yok ve okuduğum kitabını da pek beğendim diyemem. Çünkü anlatış tarzı sade olsa da düş ile gerçekler iç içe geçmiş durumda. Hangisi gerçek hangisi düş pek ayırt edilemiyor. Sanırım bu kitabından önce hep gerçekçi yazar olarak biliniyormuş. Ancak son kitabında tarzını değiştirmiş ve sürrealist olmuş.

Panço adına kitapta ilk öykülerden itibaren yer veriliyor ve kitabın büyük bir kısmında bu isim ara ara tekrarlanıyor. Acaba yazarın özel hayatındaki biri mi diye aklımda geçiriyorum? Ama sadece isim olarak geçiyor. Daha sonra Panço nun rüyasında ise 21 yaşında olduğu, Beyoğlunun varoş bir semtinde babası-annesi- küçük kardeşi ile birlik oturduğunu, elektrikçi olduğunu, akşamları genelde kahveye takılıp kumar oynadığı ve sinemaya gittiğini yazıyor. Yine uzun süre işsiz kaldıklarını, işsizlik süresince imdadına adını açıklamadığı şahsın yetiştiğini, kolundaki saatin ona ait olduğunu, yine kardeşine defter kitap aldığını, kumar oynaması için para verdiğini, yani maddi anlamda pançoya yardım ettiğini görüyoruz.

Panço’nun bahsettiği kişi hakkında hiçbir bilgi yok, sanırım kitabın başındaki ‘’ Öyle Bir Hikâyedeki’’ adam.  Okuduğumda anlayabildiğim tek şey pançodan yaşlı olduğu kırk küsülü bir şey. Neyse asıl önemli olan tarafı aralarında ilişki iki arkadaş arasındaki ilişkiden ya da ne bileyim abi-kardeş ilişkisinden farklı. Bu göze çarpıyor. Sanki aralarında sevgili tarzında bir şeyler var, sanki si fazla. Öykünün sonlarına doğru panço – babası ile işe giderken yolda iyine meçhul şahsı görüyor bir ara bakışıyorlar, adam gözleriyle adeta nereye gidiyorsunuz tarzında anlamlı anlamlı bakmış pançoya. Sonra hiç konuşmadan çekip gitmiş. Tabi bu olay Panço’nun çok hoşuna gitmiş.

Sonuçta iki erkek arasında böyle anlamlı bakışmalar ve sözsüz iletişimin olması bana pek mantıklı gelmedi. Normal iki erkek yolda birbirlerini gördüklerinde ve samimi iseler merhaba nasılsın hoş-beş muhabbeti kurup geçerler. Değillerse bile selam verip yollarına devam edeler. Ama bunlar bu kadar samimi oldukları halde sanki aralarındaki ilişkinin sezilmemesi için birbirlerine adeta yabancı gibi davranmaları aralarındaki ilişkinin yasak olduğunu, birbirlerini seven bir erkekle bayanın tepkilerini gösterdikleri hissine kapılıyorum. Yatmadan önce onu düşünmesi, düşündükçe mutlu olması, mutluluğunun sebebini ona bağlaması iki erkek arasında görülebilecek sağlıklı bir duygusal paylaşım ve his değil…

Yazar sanırım kendi olmak istediği veya belki de gençliğinde yaşadığı bu tür bir ilişkiyi öyküleştirerek yazmış durumda. Sonuçta öyküler azda olsa yazarlarının hayatlarında da izler taşır.

Bu öyküyü kendi açımdan değerlendirecek olursam kendimle pek ilişkilendiremiyorum. Çünkü ben o yaşlarda iken kendimden büyük veya küçük biriyle eşcinsel bir ilişki yaşamadım. Hoşlandığım olmuştur o yaşlarda ama bunu eyleme dökmemişimdir.

Yine öykü de Pançonun pasif olduğu hissine kapılıyorum. Çünkü bazı davranışları bunu gösteriyor. Ama aynı zamanda panço sanki yazarın kendisiymiş gibi geliyor bana. Çünkü pançonun içinde yaşadığı ruh halini çok iyi anlatıyor, belki de yazar gerçek hayatında yaşadığı bir ilişkiyi öyküleştirerek anlatmıştır. Ya da gençlik yıllarında kendinden yaşça büyük birine bu tür duygular beslemiştir ve bunu öyküleştirmiştir. Yazarın ömrünün sonuna doğru bu kitap oluştuğuna göre ve öleceğini de bildiği için toplumun tepkisini önemsemeden yıllardır içinde sakladıklarını öyküler şeklinde sunmuştur. Bir de yazar son dönemlerinde toplumla pek barışık olmayan ve toplumun kabul etmeyeceği tarzda şeyler yaşadığını okumuştum. Aslında kurallara karşı bir baş kaldırılış olabilir.

İkinci bir öykü ise Yani Usta,  bu öykü ise Pançonun öyküsüne benzemekle birlikte yaş kriterleri farklılık gösteriyor. Yani Usta 20 yaşında, olayı anlatan kişi 50’li yaşlarında. Bu öyküde de garip gelecek şeyler var. Örneğin adam, yani usta adındaki gence çok düşkün, hatta evleneceğini duyduğunda çok üzülüyor, terkedilmişler gibi. Sanırım 50 yaşındaki şahıs yazarın kendisi oluyor, yazarda 50’li yaşlarda ölmüş olduğundan mantıklı geliyor bana.

50 yaşındaki biriyle 20 yaşındaki biri arasındaki dostluk arkadaşlık, bir baba ile çocuk arasındaki ilişkiden farklılık gösteriyor. Adamın sürekli aklında yani usta var ve genelde zamanı onu beklemekle geçiyor. Sonra kitabın bir yerinde şöyle bir şey diyor:

‘’Karılar sevilir sevilmesine ama ben içimden hep çocuk kaldığım için karılardan çok çocukları severim.’’

Sizinle ilgili seanslarımızda eşcinsel özellik gösteren kişilerin kimlik gelişimlerinin tam olmadığını, bir çocuğunkini andırdığını söylemiştiniz. Olayı bu açıdan da değerlendirdiğimiz de yine 50 yaşındaki bu adam da bir sıkıntı olabilir. Ama tam emin değilim bu konuda. Pançonun öyküsü kadar pek açık değil bu öykü. Ara ara sezdiriyor. Burada ki kişi 2 şeyi sorguluyor. Bir taraftan yaşlandığı için geçmişindekileri, bu dünyaya neden geldim, ne aldım ne verdim, şeklinde soruları var bir taraftan da yani usta evlenip gittiği için bir terkedilme korkusu var içinde ve mutsuz biri. Bu nokta da adama üzülüyorum. Ve kimim kimsem yok, bir yaşlı anam vardı. Oda sonradan gidince tutunacak dal olarak yani ustayı görüyor; oda bir kızla evlenince hepten terkedilmiş yalnız hissediyor kendini. Sanırım burada pasif olan kişi bu sefer 50 yaşında ki adam. Çünkü yani usta deli dolu biraz ve gerektiğinde posta koyabiliyor.

Aklı eserse nerede olursam gelip bulur beni esmezse arayıp sormaz beni diyor. Demek ki burada üstünlük Yani Usta da. Bağımlı yaşayan yaşlı adam.

Bu öyküde tahlil yapabildiklerim bunlar. Kendi hayatımda ilgi kurduğumda adamın durumuna çok üzüldüm. Sonuçta yapayalnız bir başına kalması, torun torba sahibi olamadan gitmesi bu dünyadan üzücü. Ve bu noktada sizinle ilk seansım aklıma gelmişti. Seanstan çıktıktan sonra tek başıma yaşlanıp ölmek istemiyorum demiştim. Pişmanlıklar içinde yalnız, terkedilmiş, hayattan artık beklentisi olmayan biri olarak bu dünyadan göç etmek istemiyorum, adamın şu anki durumu bana o anki düşüncelerimi hatırlattı. Bunun dışında adamın hayatı ile benimki arasında bir bağlantı kuramadım.

Belki biraz abartılı olacak ama iki öykü arasında da bir bağlantı kurabiliyorum.  İkisi de yazarın yaşantısından örnekler sunuyor. Çünkü yazar 50’li yaşlarda ölmüş, hiç evlenmemiş, sanırım biriyle nişanlanmış sonra ayrılmış…


Sonuç olarak şunları demek istiyorum. Eşcinsellik herkeste olabilir. İster yazar, ister cumhurbaşkanı, ister Müslüman ister Yahudi, ister sıradan bir insan olsun. Duygular ve Yaşamlar aynı olduğu sürece herkes bu hastalığa yakalanabilir. 21. Yüzyılın bilimini kınıyorum. Gerek insani bilimleri gerekse fen bilimlerini. Kök hücresinden yeni organlar oluşturabilen, insan klonlaması yapan, marsta hayat bulmayı amaçlayan, aya seyahatler düzenlemeyi planlayan, dna nın yapısını çözen ve aklıma sayısız şeyin geldiği  bilim eşcinsellik sorununda adeta üç maymunu oynuyor. Hatta bu hastalığı masum göstermek için 3. Bir cinsiyet saçmalığını yayıyor. Benim gibi tedavi olmak isteyen insanların ümitlerini kırıyor. Saplandığı bataklıktan çıkmasına da engel oluyor. Aynı cins kişilerin ölene kadar birlikte yaşaması zor bana göre. İki erkeğin veya bayanın birbirlerini sevip aynı evde yaşamaları, cinselliklerini tatmin için birbirlerini sıra ile kullanmaları ve belli bir süreden sonra sıkılıp çarpıp kapıyı çıkmaları hiç şaşırtıcı değildir. Bir yerde okumuştum iki eşcinsel erkek yurt dışında evleneceklerini ve çocuk sahibi olabileceklerini yazmıştır. Nasıl olacak diye sorduklarında hem benden hem de sevgilimden sperm alarak bir hücre döllenecek ve çocuk doğduğunda da alacağı şeklinde yazmıştı. Dikkat etmiyorlar ki üremek için bile dişiye muhtaçlar. Ve öyle bir ortamda büyüyen çocuğun psikolojik yapısı ne olur. Neyse bu konulara pek fazla girmek istemiyorum. Yapılan bu tür eşcinselliği normal gibi gösteren politikaların tek bir amacı insan ırkına son vermek. Amaç yeryüzü üzerinde büyük bir genelev oluşturmak.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1258.0

EŞCİNSELLİK : BİR ÇİÇEĞİN ÖLÜMÜ


Ben Yiğit Can Bu ara yaşadıklarımı nasıl yazacağımı bilemedim bende iç dünyamı anlatan bir şey yazdım. Kendini görmek için yaz demiştiniz bende bunu yazdım yaklaşık 3 gün oldu. Bu gün 5.30da randevumuz var hemen göndereyim dedim

BİR ÇİÇEĞİN ÖLÜMÜ

Bir dünya... Herkesin ipleri olan bir dünya vardı. İnsanlar doğar, geçmişinin günahlarının yüklü olduğu kanıların öküzleri olurlardı. Kukla ipleri onlara doğdukları gibi giydirilir, istenilen yaptırılır, iplerinden kurtulmak isteyen cezalandırılır. Bazıları iplerinin farkında bile değildir. Ben güçlü maskesi altında ki küçük ve çok çirkin bir kız çocuğuyum. Altın yaldızlı ayakkabılarımı aldılar benden. Onlara ulaşmak için iplerimden kurtulmayı seçtim. İplerim mi? Onlar bağlandıkları yerden kurtuldular. Bense onların ağırlığı altında eziliyorum...
Hala yaldızlarıma ulaşamadım. Herkes iplerinin onları yerden kaldırmasıyla huşu içinde olduklarını sanırken, ben iplerin boynuma dolanıp, hayat damarının dar ağacım olmasını izliyorum. Yolumu kaybettim. Karanlığın uğultusundan kaçarken takılıp düşen bir beyaz noktayım ben. İplerine dolanmış ve iplerinin onu daha derinlere gömmesini bekleyen...
Göz yaşlarının akmadığı, akamadığı bir yerde, hüngür hüngür ağlayanım ben. Annesinin uçsun diye yuvadan ittiği ama uçamayan ve yere düşen küçük kuşum. Parmaklarımdan akan soğuk ile dünyayı dondurabilecek bir ilahım ben. Eğer iplerim parmaklarıma dolanmasaydı... Hala iplerimle barışık olduğumu sananların mantralarıyla sarhoş olmamı bekleyen aptallarla birlikte, iplerimden kurtulduğumu fark edenlerin işbirliği yapıp beni yok etmelerine direnmekten yorulan bir topal kız çocuğuyum. Büyüklerin dünyasında hapis olmuş bir çocuk, bir köle...
Kimsenin empati kuramadığı bir dünya burası. "Farklı olana ölüm!" dünyası burası. İplerinden kurtulmana izin vermeyenlerin dünyası, ipleri kimin taktığını umursamadan. Parmakları demirden olanların yeri burası, tahtadan olanlara yer yok. Tahtalar odun olmalı! İpleri takanların yok olduğu bir çiçekler cehennemi burası. Üzerini tonlarca cesedin kapladığı bir ovada açan bir çiçeğin yaşamasına izin verilmeyen acımasız bir dünya. Bunları anlattığım için, düşündüğüm için, iplerimden kurtulduğum için asla altın yaldızlı ayakkabılarımı bana geri vermeyecekler. Ama bununla bitmeyecek... Kolunu bacağımı alacakları günü bekliyorum, beni ezen binlerce ipin altında...

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1289.0

VİŞNE ÇÜRÜĞÜ : SAHTE EŞCİNSEL KİMLİĞİN ORTAYA ÇIKIŞI


Merhabalar bir önceki yazımda eş cinsellik aşamasına nasıl geldiğimden biraz söz etmiştim şimdi ise o evrede yaratmış olduğum sahte kimlik ve yaşantıdan söz etmeye devam edeceğim. Öncelikle eş cinsel bir kimliğe bürünme ihtiyacı duyduğunuzda kesinlikle bir çekingenlik bu çekingenliğe oranla bir sahte kimlik yaratma ihtiyacı duyuyorsunuz. Benim kimliğim Merve adında bir kızdan ibaretti. Merve ile facebook, twitter gibi sosyal ağlardan yeni arkadaşlar ediniyor fakat bunu yaratmış olduğum sahte kimlikten ötürü sanal dünyanın ilerisine götüremiyordum. Bir gün sosyal ağımı bilgisayarda açık unutmuş ve dışarı çıkmıştım o akşam eve geri döndüğümde ablam çoktan eve gelmiş bilgisayar başına geçmiş ve Merve kimliğimle o kimlikte edindiğim çevre ile sohbet ediyordu kafası dehşet bir biçimde karışmış ve neler söyleyeceğini bilmiyordu. Bense tabi o kadar mağdur bir durumdaydım ki resmen kendimi öldürmek istiyor o ortamdan delicesine uzaklaşma isteğiyle dolup taşıyordum. Kısa bir sessizliğin ardından ablamla konu hakkında konuşmaya başladım kem küm edip olayı arkadaşım geldi gibi durumlara bağlamaya çalışsam da tabi ki bu inandırıcı olmamış en sonunda eş cinsel kimliğimi açıklamak zorunda kalmıştım. Hemen ardından abla kardeşin göz pınarları dolmuştu ve yavaş yavaş yanaklardan süzülmeye başlamıştı. Gerçekten o an çok ama çok acınası bir durumdu benim için, kardeşinin bir eş cinsel olduğunu bir erkek tutkunu olduğunu öğrenince gerçekten çok şaşırmıştı ee ne yapabilirdi de... Fakat bu durumu olabildiğince olumlu karşılaşamaya çalışan ablam insanların böyle psikolojik sorunlarının olabileceğini söyleyip psikolog kapısını aralamamız gerektiğinin temellerini atmıştı o geceyi hiç ama hiç unutamıyorum 23 Ağustos 2012 gecesi... Bu gece benim hayatımın bir dönüm noktası oldu diyebilirim ilk defa tüm benliğimle içimde taşıdığım ruhla, hislerle bir abla ile konuşuyordum. Kısa bir araştırmanın ardından Barış adında bir psikologa ulaştık hoş bir biçimde karşılayan bu psikologla eş cinsel kimliğimi aşırı derece de savunarak konuşmuş ablama bu çocuk asla düzelmez laflarını sarf ettirecek kadar ikna ediciydim. Ablam için de benim için de gerçekten çok zor bir yaşama giriş yapmış olsakta bu zamanları en iyi derece de hafifletmeye çabalıyorduk daha sonra bu psikologa gelmek istemedim ve Hüseyin hocama denk geldim. Kendisi gerçekten çok sıcak kanlı bir yaklaşım sergilemiş hayatımda en baştan beri varmışcasına bir ilişki kurmuştu aynı yaşamış olduğum süreci tek tek dile getirmiş nasıl bu düşüncelere kapıldığımı ne şekilde büyüdüğümü anlatmıştım.

 Konuşma esnasında ablamın da aynı ortamda bulunması beni biraz gergin bir hale sokuyordu ama bir yandan da güven veriyordu bu ilk seanstaki fark Barış beyde göstermiş olduğum katı ve ikna edilemez yönümün birden bire başka bir yöne çekmiş olmamdı. Düşüncelerimi biraz daha hafifletmiş eş cinsel kimlikten kurtulma umudunu içime biraz aşılamıştım 1 haftalık arada gerçekten derin düşüncelere kapılmış, düşüncelerimi mantık süzgecinden geçirmiştim. İlk seansın getirmiş olduğu tanışma, ana hatlarda durulma evrelerinden ötürü çabucak bitmişti.

 İşte kimliğim böyle açığa çıkmış ve adımları bu işe böyle atmıştım bir sonraki yazımda bir sonraki seans ve süreçlerden bahsedeceğim.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1303.0

Küçük Sefil Dünyam


23 Mart 2013 Cumartesi Terapi İçeriği

Bugün HK ile eşcinselliği tartışmadık pek galiba. Sanki eskiden konuştuklarımızdan birkaç adım daha ileride hissettim kendimi. Ama hala eksikler var tabii, terapileri dinleyip not alma işlemini henüz tamamlamadım ve şunu farkettim ki üzerinize istemli yada istemsiz yüklenen sorumluluklarınızı yerine getirmediğiniz zaman bu sorumluluklar zihninize çok ağır bir yük oluyor. Adeta pişmanlık yaşıyorsunuz yerine getirmediğiniz her sorumluluk için. Verilen sorumluluğu yapmadığınız vakit kendinize bir savunma oluşturup, o işi zaten yapmak istemediğinizi savunuyorsunuz fakat daha sonra kararsızlığa düşüyorsunuz. Acaba gerçekten o işten hoşlanmadığınız için mi yoksa yapamamaktan korktuğunuz için mi o işi yapmadınız diye. Açıkçası hangisi olursa olsun içinizde bir yük kalıyor yine de. En azından benim içime yük kaldı hepsi. Şirkette çalışmayı bırakmam, HK'nın verdiği ödevleri yerine getirememek, derslerde çalışmamaktan kaynaklanan bilgi yetersizliği, konseyde dergi yöneticiliğini bırakmam vs. vs. Bu örnekler uzar gider galiba. Ama pişmanlık da büyüdü içimde keşke tembellik yapmasaydım yada korkmasaydım da bu sorumlulukları hakkıyla yerine getirip ''başardım'' diyebilseydim. Tembelliğim korkumdan kaynaklanıyor ama. Başaramama korkusu...

Hani düşündüm bazen benim yanımda olacak bir destek, beni sevecek ve kararlarımda destekleyecek bir destek belki beni bu işleri başarmamda teşvik edebilirdi. Ama bu da değil sorun galiba. Çünkü öğrenci konseyinde ''dergi patronluğu'' koltuğuna oturttukları zaman beni herkes bana gerçek patronmuşum gibi davranıyor ve beni destekliyordu. Sonuç?

BAŞARAMADIM...

Lanet olsun be... konseydeki adamların yüzüne bakınca ''başaramadın'' dediklerini hissediyorum bu yüzden yüzyüze gelmemeye çalışıyorum elimden geldiğince. Küçükken herkes zeki olduğumu vurgulardı, şimdi de girdiğim işlerde herkes başarabileceğimi düşünüyor ama lanet olası ben, bir tek ben düşünemiyorum bunu. Çünkü onlardan iyi tanıyorum kendimi. Dışarıdan belki kültürlü, ne yapmak istediğini bilen biri gibi görünüyorum bu işlerde (evet gerçekten öyleyim) ama gel gelelim ilk başta ben de öyle düşünürken sonradan korku kaplıyor içimi. Zeki olup olmadığıma bile emin değilim artık. Başaramıyorum çünkü. Ya gerçekten başaracağım alanı bulmadım yada gerçekten başarısızım ve gerizekalının tekiyim. Ama sormadan da edemiyorum kendime ''arkadaş madem gerizekalıyım neden bu kadar çok düşünüyorum ve bu kadar sonuç çıkarıyorum, bir gerizekalı bunları dert etmez, peki madem zeki isen neden başaramıyorsun'' diye.
HK tembellik diyor ama tembelliğin altında ne yatıyor, gerçekten merak ediyorum. Eskiden bir işe kalkışıp başarısız oluyordum ve başarısız olmaktan korkuyordum. Şimdi ise artık işe kalkışmaktan korkuyorum. Eğer bunu ''tembellik'' olarak adlandırıyorsak,

EVET BEN BİR TEMBELİM.

Bir de Merve var tabii. Üniversitenin başından beri ona duyduğum platonik aşkla kavrulduğum ''MERVE''. Onun yerini başka kızlarla doldurmaya çalıştığım fakat onlarda da başarısız olduğum ''MERVE''. Onu asla elde edemeyeceğim diye düşünmeden edemiyorum hep. Çünkü hep şöyle duydum ben; ''ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden''.  Ben direk olarak ''muhteşem'' olarak tabir edebileceğim ve hayalimde bile elde edemeyeceğim bir kıza vurulmuştum. Ama bu kız farklıydı be, ortam kızı değil bu. Ha, 5 ay geçti peki ben neden bu kızla yen yeni kantinde oturabilmeye başladım. Neden konuşabilmeye başladım. Aslında olaylar serisi bu ama kalem kırılmadığı sürece yazarım ne de olsa arkadaşımın tabiriyle ''işsizim''.

Her şey merveyi ilk görmemle başladı, ''işte hayalimdeki kız bu'' dedim. Ama aşk olması için tabii ki ulaşamamak lazım değil mi? Haliyle ben de ulaşamayacağımı düşündüğüm kıza aşık oldum. Aslında tek olsa belki ulaşamayacağım bir kız değildi fakat yanındaki arkadaşlarından korkuyordum. Çünkü aşağılar gözle bakıyorlardı. Kadınlardan korkuyorum abi. Tanımadığım yaşıtım olan bir kız beni aşağılasa sesimi çıkaramam abi, korkarım, ürkerim, tırsarım vs. vs. Her neyse 2-3 ay mervenin arkasındaki sıralara oturup onu izliyordum da sonra farkettim ki yanındaki aşağılık kızlar aslında onu da dışlıyorlar. Aralarında sadece fiziksel bir birliktelik var. Merve onlarla aynı değildi, hem de kesinlikle. O kadar gidip geldik HK'ya. Bilelim o kadarını da yani. Her neyse ben cesaret alıp merveye mesaj attım en sonunda. Çok soğuk takılıyorsun selam bile atamıyorum sana. Hatta zaten yanına bile yaklaşmaktan korkuyorum o kızlar yüzünden. Çok aşağılayıcı bakışları var dedim. Evet öyleler ben de mecburen onlarla takılıyorum dedi. Ağır ağır dedik ya hani, aradan bir hafta geçti ikinci bir mesaj daha attım, sana buradan yazabilmeme rağmen yüzyüze iken dilim tutuluyor diye. Çünkü sen selam atmıyorsun benim yanımdan geçerken, çünkü sen tepki vermiyorsun ben selam attığımda. Çünkü rahatsız etmek istemiyorum selam attığımda, hem de muhabbet aşamasına gelmemiz için selam faslını geçmemiz lazım dedi. Ben de bu gidişle selam faslını asla geçemeyiz dedim. Evet dedi.
Son şans dedim giriştim kurbana. En azından öğle araları tek başına oturma çok rahatsız oluyorum dedim. O da sen neden rahatsız oluyorsun dedi, hani sanane dercesine. ALLLAHH dedim içimden, benim konum lan bu. Acılarımdan gireyim dedim hemen. Çünkü ben de yalnızdım bir zamanlar böyle, bu yüzden yalnız birini görünce içim acıyor, ağlayasım geliyor dedim. Eskiden arkadaşlarım tarafından ezilirdim dedim. Sende onu görüyorum ve beni rahatsız ediyor dedim. Tabi bilinçaltımda burası böyle, zaten bu yüzden bu kızı sahiplenmek istiyorum ama aşığım sana diyemedim ya la!
O da beni anlattın dedi. Hep ezildim dedi. Tencere kapak misaliyiz aslında biz ama o bunun henüz farkında değil. Ben onu ondan iyi tanıyorum çünkü kendimi onun kendisini tanıdığından daha iyi tanıyorum. Gel zaman git zaman biz kantinde beraber oturmaya, hatta derslerde beraber oturmaya bile başladık. Bu aşama bile beni mutlu etmeye yetiyor demek isterdim fakat. Bu kız konuşmuyor be abi. En azından ortak konumuzu bilecek kadar iyi tanımıyorum henüz onu. Tanısa sever o da beni aslında bee...
Ben ki yatay geçişle memleketime dönüşü düşünürken onunla 2 ayda nasıl yakın olacaktım. Hatta yatay geçiş yapmaz isem bu kız için yapmam diyecek kadar seviyorum galiba onu. İstanbul benim için ''O'' olunca daha anlamlı oluyor sanki.
Bir de kızlar güçlü erkekleri sever olayı var ya, lanet olası olay. Şimdi onun için güçlü görünmek zorundayım. Siyasete bile ilgim tekrar kabardı bu yüzden. Aktif olmak istiyorum, sosyal olmak istiyorum. Fakat bu kızla aramız olmazsa hepsi başarısızlıkla sonuçlanacak diye girişmek istemiyorum hiçbir sosyal faaliyete. Yazmak rahatlatıyor insanı bee... Ah bir de ellerim daha hızlı yazsaydı da cilt cilt kitapları doldursaydım yazacaklarımla.
Ah merve ah, acaba birgün birbirimiz için yaratıldığımızı anlayacak mısın? Ruh ikizi olduğumuzu anlayacak mısın? Anlarsın belki birgün ama çok geç olmadan anlasan ne olur? Ben gitmeden anlasan ne olur ha?

Vişne zappingi yapalım biraz. Vişne Suyu yazımı yazdıktan sonra, neden vişne suyu içmez oldum ben. Neden vişne suyunu bırakıp da espresso içmeye başladım ben?
Oha lan çözdüm olayı, okulda benden başka espresso içen bir kişi daha var o da çok sosyal biri. 1 sebebi bu galiba, diğeri de espresso içmenin beni farklı kılması.
Merveden korkmuyorum bu sefer, ama onu elde edemeden kaybetmekten çok korkuyorum. Edememekten de ayrı bir korkum var tabii. Ne olurdu o beni desteklese ben onu desteklesem, birbirimize özgüven aşılasaydık? Aman be!!! Çok romantik film izledim bu aralar, ağlamaktan ayrılıklardan bıktım. Korkuyorum yine yalnız kalmaktan. Düşündüm de yalnız kalmadığım hiçbir zaman olmadı ki. Etrafımdaki insanların çokluğu beni daha da yalnız hale getiriyor. Evim diyebileceğim yer bile yok henüz, gittiğim yer evim oluyor. Murat'ın ailesinin evi, sezerin ailesinin evi, tekke, alperenin ailesinin evi, öğrenci evim. Nerede bulunursam orası evim oluyor. Kendimi oraya ait hissetmek istiyorum. Onları kendi ailemmiş gibi görmek istiyorum çünkü yalnız kalmaktan korkuyorum. Tabii hissedebiliyor muyum HAYIR!!!

Seyircilere de oynamak istemiyorum artık, beni okuyanlar için yazmak istemiyorum ki zaten okuyan da yok artık. Ah vişne suyu ilham perim nerelerdesin???

VZapping yapalım, HK 13 yaşındaki bir çocuğun seansına aldı beni bugün. Almayacaktı ama 1 saat bekledim alması için, aldı nihayet odaya bu sefer. Galiba bu sefer çok pot kırmadım. Destek verdim onlara, umut verdim. Hak ediyorlardı umudu çünkü. Ben hak etmesem de onlar hak ediyorlardı. Çünkü başarabilirdi o çocuk. Yolun başında henüz, 13 yaşında daha ne olsun. Keşke ben de 13'ümde gelebilseydim. Neyse başaramıyor olsam da hala en azından böyle küçük mutluluklar yaşıyorum ara sıra. O anne ne kadar mutlu oldu öyle. Sorunun çözülebileceğine gerçekten inanmıştı. Fakat ben terapiye girdiğimde asıl ''hasta'' beni s.klemiyor ya, işte o beni bitiriyor. Neyse bu sefer içimi döktüm söyledim neden dinlemiyorsun yüzüme bak lan diye. Telefonunu bırak yoksa kırarım onu dedim. En azından buna benzer cümleler kurdum. İçime attım attım nereye kadar lan. Bugüne kadar attım da ne oldu? Daha fazla ezildim, kalbim perçinlendi. Dağlar gibi yük bindi üzerime.
Şimdi HK bu yazı ne biçim karma karışık bir yazı diyecek belki ama vişne suyunun üzerine yazdığım samimi ilk yazım galiba. Arkadaş ben karışık yazmıyorum içim karışık. Okuyucu anlamış anlamamış banane. Ben kendim için yazıyorum diyorum ve yazımı burada sonlandırayım da rahat bir nefes alayım demek istiyorum. Bu ilhamla çok yakında yenisini de yazarım ben tabii.

iletişim: visnesuyu94@gmail.com

çoktandır mail almadım. bi mail atın da özledim sohbet etmeyi sizlerle değerli okur arkadaşlar. bi selam atsanız da olur, yazıdan bir şey anlamasanız da olur.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1282.0

EŞCİNSEL İDEOLOJİ ve EŞCİNSEL LOBİ: MEDYANIN EŞCİNSELLİK POLİTİKASI


" BDP'nin oy oranı % 7-8 olduğunu düşünürsek; güneydoğu (kürt) sorunu çözümlendiğinde takdirde; Türkiye'nin gündemini işgal edecek yeni konu
" eşcinsellik sorunu " olacaktır. Türkiye'de eşcinsel-lezbiyen birey sayısı % 5-10 arasındadır. "

Bir önceki yazımda kendimle ilgili müthiş bir tespitte bulunmuşum. Hem de o konuda Hüseyin Bey ile hiç konuşmadan! Tebrik ettim kendimi. Düşündükçe kafamda daha iyi yer etti. Evet; benim fobim kızlara karşı değil, karşı cinse karşı.. Çünkü kız olsaydım, aynı ortam bana bu kez bir erkeğin himayesine girmeyi hayal etmenin ayıp günah olduğunu telkin edecekti. Ben de erkekleri hayal etmekten kendimi şiddetle men edecektim, dolayısıyla kızlara yönelecektim. Diğer bir takım nedenler de bu durumu destekleyecekti. Yani eğer kadın olsaydım lezbiyen olacaktım.
Her neyse... Dördüncü terapinin ardından mecburi olarak altı ay gibi bir ara verdim. Artık öğrenciyiz, maddi olarak özgür değiliz, yaşadığımız coğrafya İstanbul'a çok uzak ve bilimum diğer mazeretler...
Gerçi bir gün öncekiyle bile aynı kişi değiliz ama bu altı ayda kişiliğimin normal seyrinden daha fazla güçlendiğini hissediyorum.
İlk olarak kızlara yaklaşma konusunda eskisinden daha olumluyum. Eskiden kadınlar şu şekilde ikiye ayrılıyordu: Birincisi anne, abla, nine, hala, teyze vs.. Bunlar güçlü, fedakar, koruyucu idi. İkincisi ise sevgili ve eşti. Bunlar ise güçsüz, idare edilmeye muhtaç, trip atmak ve dırdır etmekten başka hiç bir belirgin huyu olmayan kişilerdi. Birinci kısım kadınların tanımında sorun yok ama ikincisinde ciddi problem vardı. Altı aylık sürede işte bu sorumlu tanım büyük ölçüde değişti.
İzlenilen filmlerdeki sahneler herkes için ayrı anlamlara gelebilir. Çoğu kişi için küçük bir ayrıntıydı belki ama izlediğim komedi bir filmindeki, ağlayan kocasını şefkatle kucaklayan ve onu teselli eden kadının güçlü görüntüsü, kafamdaki olumsuz kadın imajına büyük darbe vurdu. İkinci olarak; daha önceden bildiğim Hz. Hatice'nin hayatını bir de bu açıdan dinledim. Hz. Hatice, eşi olan Peygamberimizin (sav) en büyük destekçisi olmuş, peygamberlik yeni indiğinde yaptığı konuşmayla O'nu cesaretlendirmiş, O'nun davası uğruna servetini harcamış, her türlü zorluğa karşı müthiş bir sabırla mücadele etmiş bir hanımdı. Demekki kadın, Hz. Hatice gibi de olabiliyordu. İşte bu düşünce benim anlayışımı büyük ölçüde değiştirdi. Hatta "Allahım bana Hz.Hatice karakterinde bir eş nasip et" diye dua etmişliğim çoktur. Eskiden evlilik hayali kurduğum zaman, hayalimdeki karımla güzel bir konuşmamız, romantik bir ânımızın olduğunu hayal edemezdim. Onunla derdimi paylaştığımı hiç düşünmezdim. Çünkü o zaten zayıf ve korunmaya muhtaçtı. Benim derdime ne gibi bir teselli üretebilirdi ki.. Ama şu an o evlilik hayalleri olması gerektiği gibi.
Eskiden kendime bir kurtarıcı rolü biçmiştim ve herkesi kurtaracağım diye uğraşırdım. Kendime bunu yük edinmiştim. İnsanların hayatına nüfuz edip onları bütün kötü huylardan vazgeçirmeye çalışırdım. Eğer herhangi birinde bunu başaramazsam kendimi eksik görürdüm. Kişinin bırakamadığı kötü bir alışkanlığı varsa ben hemen kurtarıcı moduna girer, ona öğütler yağdırırdım. O kişi öğütlerime uymayınca da kendimi kusurlu, yetersiz görürdüm. Aslında her insanın doğruyu kabul edebileceğini sanar, kabul etmemesini onu doğruya davet edenin eksikliği bilirdim. Peygamberimizin dahi yola getiremediği insanlar varken ben kendimi ne sanıyorsam... Şimdilerde bu anlayışımı terk etmiş bulunuyorum. Artık başka insanların hatasından kendimi sorumlu görmüyorum. Eğer o insan yanlış yoldaysa ve vazgeçmiyorsa bu durum benim eksikliğimden değil, onun karakterinden karakterinden kaynaklanıyordur.
Bu süre içinde yoğunlaştığımız bir kaç konu oldu. Bunlardan birisi, Ülke Tv'de Ersoy Dede'nin sunuculuğunu yaptığı Bıçak Sırtı programında eşcinselliğin tartışılması idi. Programa Ali Rıza Demircan, Barbaros Sansal gibi isimler katılmıştı. İşte yine sürekli eleştirdiğim iki taraf bir aradaydı. Barbaros Şansal eşcinsel haklarından başka bir şey konuşmuyor, Ali Rıza Demircan eşcinselliğin günah olduğundan başka birşey söylemiyordu. Yine kısır bir tartışmaydı, çözüme dair bir şey yoktu. İşte bu yüzden Ersoy Dede'ye ulaşıp konuyu anlatmaya çalıştık. Bu işin böyle çözülmeyeceğini, tedavinin gündeme gelmesi gerektiğini söylemeye uğraştık. Hüseyin Bey'in mücadelesiyle yakından ilgili olan gazeteci İklim Bayraktar, Ersoy Dede'ye ulaşıp konuyla ilgili program ayarlamaya çalıştı. Programa Hüseyin Bey ve İklim Hanım katılıp eşcinselliğin tedavisinin olduğunu anlatacaklardı. İklim Bayraktar ve Hüseyin Kaçın'ın tanışması iki seneden fazla olmuş ve İklim Bayraktar o zamandan beri eşcinsellik meselesiyle ilgileniyormuş. Konuyla ilgili detaylı araştırmaları olmuş. Danışanlarla görüşmüş, yaşadıklarını dinlemiş. Şimdi bu programda, ekranlarda doğru düzgün konuşulmamış olan eşcinsel terapiyi konuşacaklardı.
Ben bu aşamada İklim Hanım ile henüz konuşmamıştım. Hüseyin Bey ısrar etti ve ona ulaştım. Facebooktan yazılarımı gönderdim, düşüncelerimi söyledim. O da benim ona ulaşmamı bekliyormuş. Hüseyin Bey benden çok bahsetmiş ona. Benim başarılı bir hayat grafiği çizdiğimi söylemiş. Hüseyin Bey'in övmek pek adeti değildir. O yüzden bu tür cümleleri kendisinden pek duyamayız. Hakkımdaki bu görüşünü öğrenince mutlu oldum. Çünkü benim en korktuğum şeylerden birisi; ne kendine, ne çevresine faydası olmayan, kendi halinde standart, monoton bir hayat süren kişilerden olmak... Kendimi işi ve evi arasına sıkışmış, sıkıcı bir aile reisi olarak hayal edemiyorum. Kabıma sığamıyorum, arkadamda iz bırakacak bir kişi olmak istiyorum. Büyük sorunların çözümü için elimi taşın altına koymak, doğru bildiğim yolda mücadele etmek istiyorum.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1302.0

14 Nisan 2013 Pazar

SOSYAL FOBİ : ERKEKLERİN KADINLARLA KORKU DANSI


Uzun zaman oldu size yazmayalı. Gerek işlerin yoğunluğu gerekse duygun dünyamdaki iniş çıkışlar net bir şeyler yazmama engel oldu. Şuan bile yazıp yazmamak da kararsızım. Yazdığım şeyi size göndermeye yazının sonunda karar vereceğim.



İkinci konu üzerinde yazmak istiyorum.  Biliyorsunuz siz de insanlar sosyal varlıklardır. Çevrelerinde sürekli birilerinin olmasının isterler, kendilerini anlayan, dertlerini dinleyen, hoş vakit geçirebilecekleri ama aynı zamanda kötü gününde de yanında olabileceği kişileri. Her ne kadar sosyal olamasam da, yine de birkaç arkadaşım var, bu konuda yazmak istiyorum. İş çevremdeki arkadaşlarımdan birine gerçekten çok alınıyorum, eskisi gibi diyaloğumuz yok. Geçenlerde kız arkadaşından ayrıldığını anlattı bana, ben de sabırla dinledim ve o anki duygu durumuna göre karşılık verdim.  Sonra akşam mesaj attım, nasıl oldun diye ya da bir gelişme var mı diye? Cevap yazmadı, olsun dedim. Sonuçta kızdan ayrılmış belli ki durumu kötü, kimseyle konuşmak istemiyor şeklinde. Sonra dün aradım nasılsın falan diye, barıştınız mı şeklinde yok dedi konuştuk ama barışmadık. Dedi. Ben de tamam dedim akşam gel bana konuşalım dedim. O da tamam dedi. Ama gelmedi, telefon açtım neredesin diye, işte arkadaşındaymış, müsait olunca gelecekmiş vs. iyi dedim yine gelmedi. Yani eğer biz arkadaşsak, iyi ve kötü günlerimizde birbirimizin yanında olmayacaksak nasıl bir arkadaşlık olur bu? Aslında alındığım nokta bir başkası evine davet ettiğinde gider de ben çağırdığımda gelmez. Demek ki beni pek tiye almıyor ya da davetimi önemseyecek kadar iyi arkadaş değiliz. İlk değil bu, ama son olacak. Bundan sonra kendi bilir. Kesinlikle davet etmeyeceğim, çıkıp gelirse kapım açık. Dünden beri bunun etkisi üstümde kim olsa belki konuşmaz ya da benim gibi kırılırdı.



Hastalıktan mıdır(gribim), dinlediğim duygusal şarkılardan mıdır yoksa yukarda anlattığım olaydan mıdır bugün içimde yine kendimi değersiz, işe yaramaz gibi hissediyorum. Sanki birilerinin hayatında fazlalığım, onlar için fazlalık kendim için işe yaramazın tekiyim. Hepsine rest çekip başımı alıp gitmek istiyorum beni hiç kimsenin tanımadığı, hiç kimseyle arkadaş olmak istemediğim yabancı bir yere. İnsanları sevmiyorum, bunu bir kez daha anladım. Hayatımdaki bazıları kendi çıkarları peşinde ve eşeğini sudan geçirene kadar iyi sonra tanımaz seni. Aslında bugün telefon rehberine girip onları temizlemem gerek hem hafızadan hem de hayatımdan. Kırgınım onlara. Böyle kötü hissetmeme onlar sebep. Hani ağladım ağlayacağım modundayım. Bir erkeğin bu kadar duygusal olmasını da anlayamıyorum. Uzun süredir böyle değersiz hissetmemiştim kendimi ve yine kapımı çaldı bu umutsuzluk. Bencil ol demiştiniz, kendi çıkarların için bencil ol, ama yeterince olamamışım demek ki.



 İkinci mesele hayatımdaki kız. Demiştim en son görüştüğümüzde ben onunla hep ilkleri yaşadım diye. Mutlu musun diye sorsanız. Kesin bir şey diyemem. Yarın aynı soruyu sorsanız belki evet derim. Belki de bugün böyle karamsar olduğum için kesin bir şey diyemiyorum. Düzeyli bir ilişkimiz var, ara sıra kavga etsek de, küçük kavgalar, barışıyoruz yine 5-10 dk sonra. Ama ben duygularımdan emin değilim. Türkiye borsası gibi bazen yükselişte bazen düşüşte. Bazen kalbimin içinde ılık rüzgarlar esiyor, bazen dondurucu rüzgarlar. Bazen kalbim hızlı hızlı atıyor, bazen bu ilişkiyi angarya gibi görüyorum. O yüzden emin değilim.

Ama dün şöyle bir şey oldu: msn de görüşüyorduk. Lisede okuyan bir kardeşi var bunun. Benle konuşurken telefon geldi 5-10 dk kardeşiyle konuştu. Sordum ne oldu diye, kardeşinin bir öğretmeni varmış, evlenmek istiyormuş. Eee bundan sana ne dedim. Sanırım adam alevi, benim de ev arkadaşım var alevi, onla tanıştırsam mı dedi. Ben de sen bilirsin dedim; ancak ilerde kötü bir şey olursa ah alma deyince tamam vazgeçtim dedi. Sonra ben durup dururken işkillenmeye başladım. Acaba kız kardeşi, buna ayarlamak için arıyor olması diye bir duygu geçti içimden ve moralim altüst oldu. O an onu kıskandığımı hem de çok kıskandığımı fark ettim. Oda zaten bendeki duygu değişimini fark etti ve ne oldu diye sordu bende laf çarptım, imalı konuştum ve çıktım msn den. Sonra 5-10 dk sonra mesaj attı, kalbimi kırdın diye. Ben de kıskandım seni dedim. Benimle iken bir başkası ile düşünemiyorum seni dedim. Gerçekten o an hissettiğim bu duygulardı ve hala hissettiklerim de bunlar. Kendisine açıkladım hoş karşıladı, hoşuma gitti dedi.

Üçüncü konu, ona tamamen teslim olmaktan korkuyorum. Dün bunun da farkına vardım ve ona güvenemediğimi fark ettim. Bunları telefonda uzun uzun konuştuk. Ama benim içim hala rahat değil. 2 haftadır da artık birbirimize aşkım demeye başladık. Yine de kalbimin bir köşesinde temkinli olmam gerektiğini söyleyen bir ses var. Sanırım ben onu seviyorum, ama ne kadar fazla bilemiyorum. Kaybetmekten korkuyorum, canımı yakmasından korkuyorum, canını yakmaktan korkuyorum. Bu aşk denilen şey aynı kalpte iki zıt duyguyu bir araya nasılda getiriyor, onu da anlamıyorum. Kendinden emin bir şekilde konuşuyor, şuan hayatımda sen varken ve ben sana aşkım şeklinde hitap ederken bir başkasını nasıl düşünürüm şeklinde konuştu dün. Ben de özür dilemek zorunda kaldım, ama öyle durumların ilerde de olabileceğini, kıskanmanın da insan doğasında olduğunu, dozajı ayarlandığında ilişkilere renk kattığını söyledim. Yani aramız düzeldi tekrar.



Bazen benim onu düşündüğüm gibi beni düşünmediği hissine kapılıyorum. Mesela bugün hastayım ama hiç o kadar ilgilenmedi. Tamam, mesafe uzak olabilir ama çektiği mesajlarda ve konuştuğumuzda nasıl oldun diye sorabilirdi. Birkaç kez sordu, beni sevdiğini söyleyen birinden daha fazla ilgi beklerdim. Dolayısıyla yaradılış itibari ile ben ilgi isteyen biriyim ve ona karşı yeterince ilgi gösterdiğimi de düşünüyorum, bunu kendisine bildirdi. Ama ondan bunu yeterince görmüyorum. Bu duyguda bugün canımı sıktı ve kendimi değersiz, işe yaramaz, fazlalık gibi hissettim.

Bunlar yüzden diyorum insanları sevmiyorum, insan nasıl ki doğarken yalnız geliyorsa, öldüğünde de yalnız gidiyor. Eş dost akraba arkadaş bir noktaya kadar. Sonrasında yine sen ve yalnızlığın var.



Bir bakmışsın yıllar geçmiş çoktan

Gönül medet ummuş ondan bundan



diye bir şarkı var, bugün hep onu dinledim. En çok hoşuma giden bu nakaratı. Aslında benim gibileri ne kadar iyi özetliyor. Birilerinden bir şeyler umduğumuz için tepe takla oluyoruz ve toparlanmamız diğer erkeklere göre daha uzun ve zor oluyor. Sonrada feryat figan ediyoruz. Ama yalnız başına da olmuyor, yaratan öyle yaratmış ki, her şey birbiri ile bağlantılı, birinde ortaya çıkan aksaklık sistemin tamamını etkiliyor. Rest çekip herkesi hayatımdan çıkarırsam, ya sonrası? Ama onlarla da çoğu zaman olmuyor, senin verdiğin değeri hak etmeyenler var, senin gösterdiğin ilginin onda birini göstermeyenler var. Sonra yine kendini suçluyorsun, hâlbuki ki karşı taraf kusurlu iken, sen hatayı kendinde görüyorsun. Karşı taraf üzülmesi gerekirken sen kendini üzüyorsun. Evet, hatalıyım, onlara yeterince değer verdiğim için, zor zamanlarında yanlarında olmak istediklerim için ama suçlu değilim.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1286.0

HOMOSEKSÜELLERİN ANNE BABALARI: GÜCÜN EROTİKLEŞMESİ


Bir erkek homoseksüel eşleriyle oynadığı hükmetme-boyun eğme oyunlarından söz etmiştir. Bunlarda incitme ya da incitilme arzusu olmadığını, heyecan verici olanın saldırganca davranmak değil, güç duygusu olduğunu vurgulamıştır. Bunun boyun eğen taraf  için ne şekilde geçerli olduğu sorulduğunda, onun boyun eğerken kendi içinde yaşayamadığı, güçten diğerinin duyduğu heyecanı paylaştığı sonucuna varmıştır. Bu, bebeğin annesinin gücüne nasıl katıldığını ve iç güçlerini geliştirememiş ve birleştirememiş bazı kadınların kocaları yoluyla nasıl güç, gurur ve saygınlık duygusu kazandırdıklarını anımsatır.

Cinsel sapıklıkların bazılarında erotikleştirilmiş zulümler yapılır. Ana baba duygusal açıdan ulaşılmaz olmuşsa ve çocuk rahatlamak için nesnelere yönelmişse, böyle bir nesne fetiş durumuna gelerek erotizmin odağı olabilir. Aynı durum nesneler  bağlantılı oldukları insanlardan daha güvenli hissedildiği zaman da ortaya çıkabilir. Annenin kıyafetlerini giymek, anneye yakın olmaktan daha güvenli hissedilir. Daha gizli bir şekilde, bu erotizm ifade koşulları gerçekten yerine getirilmek yerine gizli bir fanteziyle sınırlandırılabilir ve bu fantezi, cinsel işlevlerin yerine getirilebilmesi ve cinsel kapasite için gereklidir.

Ön plandaki ebeveyn ile kurulan duygusal ilişkide güç çekişmeleri merkezi bir rol oynuyorsa, güç erotikleştirilecek ve hükmetme ve boyun eğme sevgi ve müşfik tutkunun değil, cinselliğin aracı olacaktır.

Babasının banyoda kendisini zorla yere yatırarak lavman yapmasından duyduğu acı ve aşağılanmayı anımsayan bir homoseksüel, cinsel eşiyle anal yoldan seks yapma fantezisi kurmaktan veya bunu gerçekleştirmekten yoğun biçimde uyarılıyordu. Bu adam hiçbir şart altında boyun eğen eş olmuyordu.

Aslında kendilerine lavman yapılması, “iç tarafları temizleme” meraklısı olan anneleri – büyük olasılıkla bu etkileşimde kendi erotik fantezilerini uygulayan anneler – tarafından ilk yıllarında defalarca bu işleme maruz bırakılan pek çok kişinin erotik fantezilerinde önemli bir yere sahiptir. Kimi çocuklar için güçlü, erkeksi bir anne tarafından tekrar tekrar anal tecavüze uğramakla aynı şeydir. Bu cinsel tacizin üstü örtülü bir şeklidir. Bu fanteziler zaman zaman yetişkin ilişkilerinde canlandırılır.  Çeşitli cinsel etkinliklere katılacak eşler için verilen ilanların bulunduğu gazeteleri okuyan biri bu konuya duyulan ilgiyi görecektir. Annenin bu şekildeki gücünün kurbanı olmuş kimi erkekler, rolleri değişerek, karılarını anal ilişkiye zorlamaktan zevk alırlar. Artık ilişkide güçlü olan onlardır.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1206.0

MELANIE KLEIN: SEVGİ, SUÇLULUK ve ONARIM: EŞCİNSELLİK ve LEZBİYENLİK


Gelişimi ilerledikçe küçük kız annesinden çok babasını arzular, bilinçte ve bilinçdışında annesinin yerini alma, babasını elde etme ve onun karısı olma düşlemleri kurar. Ayrıca annesinin sahip olduğu diğer çocukları kıskanır ve babasından  çocuk sahibi olmak ister. Bu duygular, istekler ve düşlemler anneye yönelik rekabet, saldırganlık ve nefret hisleriyle birlikte süregider ve bu duygular memeye ilişkin ilk engellemelerin yol açtığı anneye yönelik yakınmalara eklenir. Bununla birlikte, annesiyle ilgili cinsel düşlemleri ve arzuları küçük kızın zihnindeki etkinliğini sürdürür. Bunların etkisi altında annesinin gözünde babasının yerini almak ister ve bazı durumlarda  bu arzu ve düşlemler babaya yönelmiş olanlardan bile daha güçlü gelişebilirler. Dolayısıyla, her ikisine duyduğu sevginin yanı sıra ikisine de yönelik rekabet duyguları beslemektedir ve bu duygu karışıklığı daha sonra erkek ve kız kardeşleriyle ilişkilerine taşınır.
Anne ve kız kardeşlere yönelik arzu ve düşlemler, ileride hem doğrudan eşcinsel ilişkilerin temelini hem de kadınlar arasındaki arkadaşlık ve sevgide kendini dolaylı bir biçimde gösteren eşcinsel duyguların temelini oluşturur. Olayların normal seyrinde bu eşcinsel arzular geriye çekilir, yönü değiştirilir ve yüceltilir; karşı cinsiyete duyulan ilgi baskınlaşır.

Annesine karşı genital arzular duymaya ve rakip olarak babasından nefret etmeye başlayan erkek çocukta da kız çocuğunkine benzer bir gelişim vardır. Ama onun içinde de babasına karşı genital arzular gelişir ve bu, erkek eşcinselliğinin kaynağıdır. Bu durumlar bir çok çatışmaya sebep olur. Küçük kız annesinden nefret ettiği halde onu sevmektedir;
erkek çocuk da babasını severken, kendi saldırgan itkilerinden doğan tehlikeden onu korumak ister. Üstelik, bütün cinsel arzuların esas nesnesi – kız için baba, oğlan için anne – arzulananları karşılamadığından, nefret ve intikam da uyandıracaktır.

Melanie Klein, Sevgi, Suçluluk ve Onarım
Kanat Kitap

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1275.0

GAY-EŞCİNSEL GEN Mİ? ÖĞRENİLMİŞ DAVRANIŞLAR MI?


GAY GEN Mİ? ÖĞRENİLMİŞ DAVRANIŞLAR MI?

Farz edelim ki gay gen var, anne karnında başlayan hayat yolculuğumuz esnasında aldığımız yaralarımız ne olacak? Hayat yolculuğundaki yaralar ile eşcinsel duygular arasında ilişki kurulabilecek bazı örnekler sunuyorum.

Kendini istenmeyen, kabul görmeyen hisseden eşcinsel duyguları olan bir kişinin annesi ile yapılan görüşmede, annesinin bu kişiye hamile iken kocası tarafından aldatıldığını ve kendini istenmeyen hissettiğini ifade ediyor.

Cinsel tacize maruz kalmadan önce mağdurların eşcinsel duyguları olmadığı halde, tacizden sonra eşcinsel duygular zuhur edebiliyor. Gay genin varlığını veya yokluğunu bir tarafa kolalım, taciz ve öğrenilmiş davranışları nereye koyacağız? Cinsel taciz madunu olmadan önce eşcinsel duyguları olmadıkları halde, cinsel taciz sonrasında eşcinsel duygulara sahip olanlar ve süreklilik arz eden cinsel taciz durumlarında ise tacize uğrama şekli eşcinsel davranışlarında belirleyici olabiliyor.

İki erişkin kişi: birinin eşcinsel duyguları var, diğerinin yok. Ama eşcinsel duyguları olan kişi eşcinsel duyguları olmayan diğer kişiyi gözüne kestiriyor, ona kolay açılabilmek için birlikte sarhoş olduktan sonra ´tüh ya alkollüyken bilememişim´masumiyeti altında eşcinsel ilişkiye girdikten sonra o eşcinsel ilişkide yaralanmış ruh için eşcinsel davranışlar vazgeçilmez olabiliyor. Bu kişi yıllarca heterosexuel ilişki yaşamış olmasına rağmen, belli bir yaştan sonra ben gayim diyebiliyor.

Öte yandan gay genin olması, eşcinsel davranışların doğru ve doğal olduğu anlamına da gelmez. Şayet gay gen var olması eşcinsel davranışları doğru ve doğal kabul edilmesi için yeterli kabul edilecekse, genetik durumdan dolayı sakat doğmuş kişiye cerrahi müdahale etmemek, obozite ile mücadele etmemek, alkolizmle mücadele etmemek, enses iliksiyi ve cocuk tacizcileri vs... vs... sırf genlerden geldikleri için doğru ve doğal kabul etmeliyiz.

Gay gen var farz edelim ve koyalım bir kenara. Peki eşcinsel duyguları olan kişinin çocukluk döneminde kendi babası ile özdeşleştirme problemlerini, ´erkeğim, erkeklerden bir erkeğim ben´ diyemeyişini, ABAHAT(Anne,babaanne, annane,hala,abla,teyze) ile anormal yakınlığını ve sevgi nefret ilişkisini, gündelik ilişkilerdeki derinleşememe problemlerini, stres yönetimi eksikliğini, olayları yanlış  yorumlayıp, girdiği gündelik ilişkilerinde karşılaştığı zorluklar sonrasında, ilişkide kalmayı tercih etmeyip, çevresindekilere duvarlar örüp, sevgi alış verişine kapayıp,hayal dünyasında kavgalar vermesi, hayal dünyasında kendisini diğer insanlara ispatlamaya çalışma yanılgısını ve şu an sayamadığım başka düşüncesel ve davranışsal bozuklukları psikolojik olarak onarmak gerekmez mi? Ki bunlar ve benzeri düşüncesel ve davranışsal bozuklukları onardıkça sağlıklı sevgi alış verişini engelleyen unsurları ortadan kaldırdıkça eşcinsel duygularında azalma oluyor, hemcinslerinden sevgiyi almak için cinselliğini ve bedenini bedel olarak ödemesi gerekmiyor.

Farz edelim gay gen var, ama genin eşcinsel duyguları oluşması ortama bağlıdır. Çocukluk döneminde eşcinsel duyguların oluşuna ortam hazırlayacak problemlere maruz kalmış kişi düşünelim. Ancak bu kişi köy veya mahalle toplumunda yani sağlıklı hemcins iliksilerinin ve aktivitelerinin yoğun yaşandığı dönemlerde eşcinsel duyguları hissetmezken, hatta karşı cinse âşık olup güzel bir aile hayati kurmuşken, kişinin sıcak dost, arkadaş, araba ilişkilerinden uzaklaştığı veya stres ve sıkıntılarının artmasından sonra, internette pornografiye ve özellikle büyük şehirlerde eşcinsel ilişkilere erişmenin kolay olduğunda kişinin eşcinsel duyguları kişiyi kuşatıyor ve aile hayatı sürdürülemez olabiliyor.

Eşcinsel duyguları olan kişiler çevresindeki bayanların ve çocukların gözde yıldızı ama erkekler süper liginde mücadele edemeyen alt lig erkekler hisseder. Hayatını farklı dönemlerinde kendini erkekler süper liginde hissettiği dönemlerde eşcinsel duyguları onu yönlendirmez, çünkü idolleştirdikleri ile rekabet halinde olabilme gücünü hisseder ve ´erkeğim, erkeklerden bir erkeğim ben´der.

Madem gay gen var, küçükken annenin yakın markajındayken kız gibi davranan, ama yaşı ilerledikçe hayatının  doğal sürecin bazı hemcinsleri ile sağlık dost arkadaş ilişkisi sonucu, doğal bir tedavi süreci yaşar kişi. Kız tavırları bırakmasına rağmen çocukluk dönemindeki yaraları tam tedavi edemediğinden transseksüel değil değil de mesela aktif veya versitil eşcinsel duyguları; yaşıtları ile kaynaşabilmiş olmasına rağmen üst yaş grubu ile aynı kaynaşma fırsatını elde edemediğinden yaşıtlarına karşı değil, ama üst yaş grubuna karşı eşcinsel duyguları devam edebilmektir. Şayet bu gen isi olsaydı ve değişim mümkün olmasaydı  kız davranışları sergileyen çocuk büyüdüğünde bu davranışlarını devam ettirecekti. Kısmı doğal değişimi yaşamayacak, cross dressing meraklısı ya da kendini karsı cinsiyet hisseden olacaktı. Ki, transseksüel, gay, bisexuel ayrımlarından ziyade, yaraların derinliği ve insan hayatının doğal süresinde bu yaraların etkisinden kurtulmuşluğu kişinin eşcinsel duygularını ve fantezilerini belirleyici olabiliyor.

Gay gen olsaydı, eşcinsel duyguları olan kişiler farklı özellikte ilgi duydukları kişilere eşcinsel duyguları gelişiminden önceki dönemde o özellikteki kişilerle olan iliksilerindeki zayıflık ve kırılmışlık gözlemlenmektedir. Örneğin kendi yaşından büyük kişilere ilgi duyan kişilerin gündelik hayatta baba, amca, dede gibi üst yaş grubu ile gündelik hayatta sağlıklı ilişki kuramadığı; olgun yaşına rağmen sadece gençlere ilgi duyan kişinin geçen yıllarını ve yaşını içselleştirememesi kaybettiği gençliğini o gençte bulması; ayni yaşıtına ilgi duyanların da arkadaş ortamlarında kaynaşamama, arkadaşları arasında alay konuşu olmuşluğun, ne enteresandır ki alay eden tiplere ilgi duyduğu gözlemlenmiştir. Bu da eşcinsel duyguların temelinde sevgi-nefret ilişkine dayandığını ortaya koymaktadır.

Eşcinsel duygular gerek gay genden gelsin, gerek escinsel duygulara ortam harlayacak mizaç yapısı ve bu kişinin mizacının negatif yanları (örneğin: yanlış düşünce yapısı,aşırı duygusallık,yoğun hayalcilik, iliksileri ayarlama vs..) olsun, ortam ve kişilerin başından gecenler bire bir etki ediyor. Yaşadığımız olaylar ve gözlemlerimiz, bizim mizacımızda bizce yoğuruyor. Örneğin, aynı korku filmini seyreden biri çok korkuyor gece uyuyamıyor, diğer bir kişiyi etkilemiyor ve o kişi mışıl mışıl uyuyor.

Potansiyel durumda gay gen olsa dahi yukarıda saydığım veya sayamadığım olumsuzluklar başına gelmemiş birinde eşcinsel duygular gelişmez kanısındayım. Eşcinsel duyguları olanların hayat hikayelerine baktığımızda pişmiş tavuğun başına gelmeyen kalmamış gibi taciz, kırılmışlık, öfke, anne ile sevgi nefret ilişkisi, silik imajlı veya tacizkar baba vs... inanın hepsi geliyor insanin başına. Bütün bu başına gelenleri maalesef unutuyor insan, ve yaşanmış her şeyin üzerini örtüyor ve  gay gene havale ediyor,  ´gayce´  bir yaşam için. Ama yaralar ruhta taşındığı müddetçe hiçbir eşcinsel davranış gerçek ve kalıcı mutluluğu getiremiyor. Çölde susayan kişinin serap görmüşlüğü gibi, bir su birikintisinden diğer bir su birikintisine koşuyor. Bir erkekten diğer erkeğe… Ama hepsi hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor, çünkü onlar serap, gerçek değil.

bir video: http://www.comingoutloved.com/media-interviews

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1269.0

ERKEKLER NEDEN KISKANIR? ERKEK KISKANÇLIĞI GİZİL EŞCİNSELLİK MİDİR?


ERKEK KISKANÇLIĞI GİZİL EŞCİNSELLİK MİDİR?


Her iki cinsin kıskançlığında farklılıklar gözlenir. Erkek kıskançlığı birbiriyle bağlantılı iki temel neden dayanır; gizil eşcinsel eğilimler ve yetersizlik duygusu. Gizil eşcinsel eğilimleri olan erkekler beraber oldukları kadını ilgi duyacakları bir erkekle paylaşmak isterler. Bu kişilerin hayatlarında kendilerinin bir erkekle eşcinsel ilişki yaşamak gibi bir eylemleri olmamasına rağmen eşlerini bu erkekle sevişirken tahayyül etmek onlarda cinsel bir uyarılma oluşturur. Bu yapıdaki erkeklerin bir kısmı kendilerindeki bu gizil eşcinsel eğilimi şiddetle reddetme eğilimindedirler; eşcinsel eğilimler bilinçdışına atılmıştır. Bu yapıdaki kişiler eşlerine karşı büyük bir kıskançlık hissederler. Bilinçaltlarında bir yandan eşlerinin kendilerinin de beğeneceği bir başka erkekle beraber olma isteği, bir yandan dab u isteklerin gerçekleşmesinden büyük bir korku vardır. İsteklerinin gerçekleşmesinin kendilerini eşcinsel yapmasından korkuyorlardır. Bu iki zıt duygunun çatışması ortaya büyük bir kıskançlık duygusu çıkartır. Bütün dikkatleri bu istenen “şeyin” olmasını engellemeye çalışmaya kaymıştır. Kendilerinin beğenebileceği her erkeği eşlerine yakıştırırlar ve kuşkularını eşleri ile o erkek arasında bir ilişki olduğunu iddia etmeye kadar vardırırlar. Çoğu zaman eşin tepkileri ve ikna çabaları sonuç verir ve dikkat başka birisi üzerine kayar. Bu kıskançlığın “kıskançlık paranoyası” denen ağır türünde kişi kuşkularının doğruluğundan emindir ve kıskançlık hezeyan ölçülerine varır, tablo psikotik bir içeriğe dönüşür.
Diğer erkek kıskançlığı türünde ise erkek, kadın karşısında kendisini çocuksu ve güçsüz buluyordur, kadının dünyasında kadının hayatının veya ruhsal varlığının kalitesini arttırabilecek bir etkisi olabileceğine inanmıyordur. Bu durumda erkek kendisini ciddi biçimde yetersiz buluyordur. Bu yetersizlik duygusu eşinin kendisinden daha güçlü ve  yeterli erkeklere ilgi duyabileceğine dair bir kıskançlık yaratır. Bu kıskançlığı erkeğin karısını  anne yerine koymağa başlaması ve kendisinden daha gelişkin bir erkeği (babayı) daha uygun bir eş olarak tanımlaması,  yani alevlenmiş bir ödipal takıntı olarak yorumlamak mümkündür.  Kadınla erkek arasındaki büyümüşlük düzeyi ve ruhsal kalite farkı büyükse; bu ödipal kıskançlık karı-koca ilişkisinin  sürdürülemez hale gelmesine yolaçabilir. Kadın açısından devamlı güvensizliğe ve ithamlara maruz kalmak uzun sure kaldırılabilecek bir durum olmaktan çıkar. Böyle bir kıskançlığın ergenlik çağındaki bir gençte olmasını normal karşılamak gerekir; çünkü onlu yıllarındaki bir delikanlının yeterliliği bir kadınla kalıcı bir ilişki götürecek düzeyde olamaz ve doğal olarak zaten ergenlik çağında çocukluktan beri yaşanmış preödipal veya ödipal her türlü problem yeniden doğar.

üç hakim duygu dr erdoğan çalak

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1146.0

Eşcinsel olmayı kabul etmek demek: cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkarır.


"eşcinsel olmayı kabul etmek demek; size cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir."


"eşcinsel olmayı kabul etmek demek; size cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir."

merhabalar ,

çocukken tacize uğradığım için hayatım acılarla doluydu , bu konunun naşırı hassas olduğunun farkındasınızdır . Şahsen yaşadığım travma beni eşcinselliğe yöneltti ve bu şekilde eşcinsel olan binlerce gencimiz var . Yüzde seksen doksanı taciz ya da tecavüz mağduru . Ben bu ortamda bir süre kaldığım için gördüğüm örnekler duyduğum hikayeler içler acısı . '' babası tarafından olgun erkeklere gecelik kiralanan erkek çocuğu '' modeli ne yapabilir ki gelecekte . Bu kadar duygu yoğunluğunu anlamanız biraz zordur belki . Bir empati yapın derim . Hem tacize uğrayan bir çocuk olun hem de o çocuğun babası . Düşünün ki 5 yaşındasınız ve 30-40 yaşındaki öz amcanız sizi taciz ediyor . ileri gidip sizi korkutup tecavüz bile ettiğini hayal edin . bunu ailenize söyleyemezdiniz muhtemelen . en azından çocukların yüzde doksandokuzu söyleyemiyor . bu travmayla büyüseydiniz siz de psikoseksüel bozukluklar yaşayacaktınız . Bir de düşünün ki çocuğunuz 5 yaşında ve çok yakın çevrenizden birisi onu sürekli taciz ediyor siz bilmiyorsunuz . Sonra tecavüz ettiğini düşünün . Siz bunları bilmiyorsunuz . çocuğunuz 19-20 yaşına geliyor ve size '' baba ben eşcinselim '' diyor . Ne yapabilirsiniz ? Yıkılırsınız . Ne yapmanız gerekir ? Kabullenmek .sonra erkek arkadaşıyla tanıştırır sizi . sonra lambda gibi gruplara katılırsınız . ama çocuğunuzun yaşadığı travmayı bilemezsiniz . neden böyle bir psikoseksül bozukluk yaşadığını bilemezsiniz . neden cinsel kimlik bunalımı yaşadığını bilemezsiniz . Ve çocuğunuzun eşcinselliğini kabullenerek ona tecavüz eden '' şerefsizi '' onurlandırmış olacaksınız !

www.huseyinkacin.com


tecavüz mağduru erkek çocuklarının sesini duyan kimse yok mu? http://bit.ly/1441sn8      okumak için linki tıklayınız

Metin Külünk @mkulunk 2 sa
@kcnhsyn @uetdgermany @belmasatir elbette duyacağız Maıl adresimize bilgi paylasabilirmisniz?

mkulunk@metinkulunk.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1300.0

11 Nisan 2013 Perşembe

EŞCİNSELLİK / EŞCİNSEL TEDAVİ : VİŞNE SUYU


VİŞNE SUYU

iletişim : visnesuyu94@gmail.com

Vişne suyuyla ne alaka eşcinsellik dediğinizi duyar gibiyim. Çok alakalı aslında.
Mesela şekli itibarı ile çokl alakalı. Yazının devamını okumadan önce bi kağıda vişne resmi çizin. En basitinden olsun.
Size neyi çağrıştırdığını düşünün.





Şahsen bana erkeğin cinsel organını çağrıştırdı HK ilk çizdiğinde bana ama ikinci bakışımda da kadın göğüslerini
çağrıştırdı. Kendime neden vişne suyunu normal sudan daha fazla içiyorum sorusunu sormaya başladım o andan itibaren. ( her gün rahat bir 4-5 bardak vişne suyu içtiğim olur yani en az 1-1.5 litre kadar )
Kadınlara ilgiden dolayı mı yoksa erkeklere ilgiden dolayı mı vişne suyunu  seviyordum bu kadar. Tadı güzeldir falan
ama bunları bir kenara bıraktığımda olayın aslında bilinçaltından kaynaklanan bir durum olduğunun farkına vardım.
Daha doğrusu vardık HK'yla beraber. Sonra düşündüm kapattım gözlerimi bu kesinlikle istediğim ama yasak olmasından dolayı
bilinçaltıma yerleşmiş bir şeyden kaynaklanan bir şeyden oluşmalıydı. Sonra geçmişe derin yolculuk başladı.
Eğer 4. Çocuksanız, 3 ablanız varsa, en küçüğüyle aranızdaki yaş farkı 9 ise, küçükken kadın gezmelerine gittiyseniz ve
çocuğunu emziren bayandan dolayı dışarı çıkarıldıysanız bu çok normal bir durum.

Konudan konuya atlamakta gayet iyiyim sanırım. İlk 7-8 terapide babayı suçlarken son iki terapide suçlunun anne olduğunu ve
bütün aileyi psikolojik olarak sarstığını, bunların üstüne son terapide suçladığım babamın aslında babam olmadığını düşündüğümü
öğrendiğimde şok oldum ve uzun süredir ertelediğim bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çok uzun cümle kurdum ya. Ben de anlamadım
ne yazdığımı fakat nasılsa anlayan biri çıkar ve tercüme eder bize nasılsa. Neyse konumuza dönelim. HK aradı beni ve bugün
terapiyi dışarda yapalım dedi. Yapalım HK'cığım dedim seni mi kıracaz. Neyse İstanbul Forum'da benim alkol komasından kurtulmuş
olmamın şerefine bir güzel yemek yedim. O sırada HK çöpçatanlık yapıyodu ben de kulak misafiri oldum. Neyse konumuz değil bu
(Ama bana da şöyle parlak birini ayarlasa fena olmaz). Bu yazıyı yazmayı hiç düşünmüyordum ama bu terapide beynimin en derinine
girmesine izin verdim HK'nın yani en derin yeri olmasa da bir üst kısma.

Çocukluğuma indik babamla annemin cinsel hayatına girdik olmayan cinsel hayatına. Doğduğumdan beri hiç beraber yattıklarını
görmedim. Haliyle çocuk aklıyla nerden olduğunuzu tahmin bile edemiyorsunuz. Şahsen şuan bile sorsalar leyleklerin beni
getirmiş olması daha mantıklı derim. Sonuçta aynı odada yatmıyorlar ben de geceleri yatmıyorum. Hangi ara yaptılar falan
bu uzun hikaye yapmamışlar işte. Neyse en azından bilinçaltım böyle diyor. Annem babamı kötüler hep böyle koca mı olur
falan fistan diye. Bugüne kadar babamı! suçlayan ben aslında annemi suçlamam gerektiğini bu an anladım işte.
Niye babam kelimesinin yanında ünlem var açıklayacağım birazdan onu da. Eğer bir anneyle baba aynı odada yatmıyorsa,
babanıza benzemiyorsanız, anneniz babanızı değil dayınızı örnek almanızı istiyorsa, dayınız size benziyorsa o zaman dayınız
babanızdır aslında. En azından bilinçaltı böyle diyor. Bana da mantıklı geldi hayatım boyunca babamı babam olarak görmedim.
O yabancıydı bana göre dayım daha çok babamdı. Hatta şöyle ki babam bana para verdiğinde sen kimsin ki bana para veriyorsun
durumuna geçiyordum. Sanki üvey babamdı hatta yabancı bir adam. Ama dayım öyle mi o babamdı benim ya her şeyde o ön ayak olmuştu.
İlk bilgisayarımı o almıştı. Çocukluğumda hep onun yanında çalışmıştım. İyi okullara onun sayesinde gitmiştim. Dur bi dk
yoksa gerçekten ensest bir ilişki mi var ortada. Ama soramıyorsun da dayı sen benim babam mısın diye.
Biliçaltı işte atsan atılmaz satsan satılmaz evlattır seveceksin. Derken konu cinsel hayatıma girince dayımın, babamın mı desem
oğluyla cinsel ilişkiye giriyordum ben hep. Hep derken gerçekten hep. Yani sizin yaptığınız masturbasyon kadar ben de onunla
ilişkiye girmişimdir herhalde. Tabi anal ilişkiye karşıyım ben. Anal harici her ilişki diyelim. İşte bu da bilinçaltının oyunu.
Eğer dayınız babanızsa aynı zamanda. O zaman kuzeniniz de kardeşinizdir o zaman kardeşinizse onla da sevişebilsin demiş
bilinçaltım. Bunu duyunca ben de şaşırdım ama puzzlelar oturmaya başladı kafamda yavaş yavaş.

Konu değiştirelim bir de küçükken ayakkabı dolabında olan erkek ayakkabıları ölmüş olan abimin olduğuna yorumlardım.
Öyle bir şey olmadığını defalarca söylediler ama ben emindim benim bir koruyucu meleğim vardı abim vardı ve öldü.
Yada evi terketti belki geri dönecekti birgün. 3 yaşındamıydım o zaman öyle olması lazım. 1 yaşında konuşmaya başladığımı
hesaba katarsak 3 yaş çok normal bunun için. Uzun bir süre bekledim abimin gelmesini. Gerçekten uzun ama 10 sene kadar. Beklerken
de boş durmadım kafamda hayal kurdum görüntüsü şöyleydi kişiliği böyleydi diye. Bizzat aradım da onu. Aynı zamanda kuzenimle de
seviştim boş durmadım bu ara. Çünkü biz kardeştik sonuçta ensest ilişki normal bir şeydir abartmayın bu kadar.
Ah anne niye babamı kötüleyip dayıma yönelttin ki beni o benim babam mı? En azından bir süre öyle düşündüm hatta onu da uzun
süre düşündüm. Kuzenimle yani kardeşimle aynı anda onun karşısındayken kıskanıyordum kardeşimi. Çünkü o haketmiyordu
dayımın oğlu olmayı ben hakediyordum. Hem şirketinde çalıştığımız zamanlarda da her gelen beni benzetiyordu. Oğlun mu diye
soruyorlardı dayıma? O da hayır yeğenim dediğinde bir taş daha oturuyordu içime. Kuzenimi öldürmem lazımdı belki de
yada onların bir parçası olabilmek için kuzenime sahip olmalıydım. Hem de tamamen. Defalarca belki de...
Sahip oldum da zaten defalarca. Ama yine de yeterince ait değildim ailelerine. Hala baba diyemiyordum dayıma.
Ama ben hakediyordum baba demeyi ona çünkü ben onun istediği gibi bir evlat olmuştum. Ama kuzenim olamamıştı pısırığın tekiydi
bir kere ben girişkendim. Şirketle de ilgileniyordum işi de sahiplenmiştim. Bu velet iki günde batırırdı be şirketi.
Ben hayatım pahasına korurdum oysa ki. Çünkü babamın emanetiydi bu şirket. Daha doğrusu dayımın.
Ama işte bir zaman sonra canınıza tak ediyor hele hele dayınız daha doğrusu babam mı desem bu şirkete bağlanma dedikten sonra.
Acaba aynı şeyi kardeşime de demiş mi? Neden bana diyordu? Şerefsizlik lan bu! Her neyse konu değiştirelim. Yine bağlarız bir
ara buraya.

Lisedeyken murat adında biriyle tanıştım. Aman Allahım bu benim hayalimdeki abimdi resmen. Hatta hayalimdekinden de iyiydi.
Onunla tanışmamız tesadüf olamazdı. Mutlaka o beni koruyup kollamalıydı. Ama ona sen benim abimsin diyemezsin. Elinde kanıt yok.
Önce ailesiyle de tanışmalıydım. Hatta DNA testi bile yaptırmalıydım. Hayatına o kadar hızlı girmiştim ki virüslerden daha
hızlı yayılma rekorunu Guinness bana vermeliydi bence. 6-7 ayda kardeş gibi olmuştuk. Haftanın 6 günü, günde 6-7 saat beraberdik.
Daha fazla ne isteyebilir ki bir insan. Hem cinsel ihtiyacımı da kardeşimi becererek gideriyordum. Beni sahiplenecek bir abi
de bulmuştum hatta evi terkeden abim olduğuna emindim. Bu kadar zamandır saklamayı başarmışlardı şerefsizler benden!
Hahha ama bulmuştum sonuçta. Benden kaçar mı böyle şeyler. Ama dur bi dakika abim bana en iyi arkadaşı olmadığımı söyledi
sanki ben mi öyle hatırlıyorum yoksa. Evet evet söyledi şerefsiz. Ah işte atsan atılmaz satsan satılmaz abidir bağrımıza
basalım bari. 2 seçenek var o zaman önümde ya en yakın arkadaşını öldürüp ben geriye kalacağım. Yada ben daha fazla çaba
sarfedeceğim. 2. seçenek daha mantıklı be. Hem ne kaybedebilirim ki? Hemen çaba sarfetmeliyim o zaman. Acaba ne yapsam
daha fazla sever ki beni. Bilmiyorum ki abi, her şeyi düşündüm bunu düşünmedim. Şu ibneye bak bir de kız arkadaş edinmiş.
Yakışır mı lan erkek adama. Kardeşinden daha fazla ilgilenmek biriyle. S.ktir et kızı onun yaptıklarını da yaparım ben ona.
Ama olmaz be, o kabul etmez bunu. Eder mi ki yoksa. Kucağına falan uzandığımda cinsel organını falan da hissetmiştim.
Hoşuma da gitmişti hani. Ama olmaz be o senin abin. Olsun lan kardeşini beceriyorsun zaten abinle de yap. Ama dur lan olmaz,
çünkü buna tamamen karşı olduğunu bir sohbette belirtmişti kesin uzaklaşır benden. Ama böyle de gitmez bu dürüst olmam lazım
ona karşı ne de olsa abim o benim. Eminim anlayışla karşılar hatta yardım etmeye çalışır bundan kurtulmam için belki.
Belki de duygularıma karşılık verir? Ama olmaz mümkün değil suçluluk hissederim o zaman. Abim beni kurtarmalı bundan, bana
yardım etmeli. Evet evet kesin eder.

Buraya kadar hayatım yaptıklarıma rağmen çok masumdu galiba.
İbrahim: Murat (Abicim) ben senden hoşlanıyorum biliyorum bu saçma bir şey
ama bana yardım etmen lazım. Sensiz bir dakika bile düşünemiyorum galiba bir erkeğe aşık oldum.
Murat (Şerefsiz): Bir daha bu konuyu benimle açma hayatımdan çık uzaklaş benden.

Lanet olsun bunu beklemiyordum olayın böyle gitmemesi gerekiyordu. Her neyse neredeydi bu en yakın tekel büfesi. Bir paket
sigara almalıyım bu gece içmeliyim ki hepsini üzüntülü olduğumu hatırlayayım biraz daha. Bu imkansız bir olay çünkü.
Hayal görüyorum yaşanmadı bu. Hatta iki paket sigara almalıyım ancak ayılırım uykumdan. İçkisiz olur mu peki? İçki haram olmaz lan.
Kullanamam ben! Belki de o da ne diyeceğini bilmedi yarın sakin kafayla konuşuruz. Bu sırada iki paket sigara bitmiş.
Çok kısa üretiyorlar abi yoksa ben çok içmedim. Bir çekişte bitiyor zaten. O değil de bir ay peşinden koştum ondan sonra ya.
Herkes aranız niye bu kadar bozuldu falan diye soru da soruyor. Ne diyecem lan onlara. Hatta bi muhabbet içime oturmuştu.

3.Şahıs:Abi ne oldu aranız çok iyiydi kardeş gibiydiniz neden küstünüz?
İbrahim:Abi öyle işte ya özel mesele.
3.Şahıs:Ne özel meseleymiş bir aydır çözemediniz.
İbrahim:Özel olmasa anlatırdım bilirsin seni ne kadar sevdiğimi.
3.Şahıs:Abi becerdiniz mi birbirinizi bu yüzden mi söyle!
İbrahim:Daha kötüsü! (O beni becerdi daha çok şerefsiz insan evladı)

Derken bu 3. şahsa anlattım sonuçta yakın arkadaşımdı. Ama harbi yakınmış be. Bırakmadı beni. Hala da görüşürüz. Bana her zaman
destek verdi. Yalnız buna aynı hatayı yapmam. Dilim yandı bir kere. Neyse 3. şahıs 4. şahıs derken yakındı uzaktı derken yaklaşık
20-30 kişiye söylemişim (ne zaman söyledim ki lan). Derken şans eseri birgün facebook'taki (Ah facebook senin yüzünden her şey
ben masumum yoksa) mesajı ablam okumuş. Derken benimle konuştu akşam yemeğe falan davet etti. Çok olgun karşıladı ya helal olsun.
Tek evli ablam buydu. Benden sonra en küçük olan, kendini kurtarmış olan cehennemden. Akşam uzun uzun konuştuk ama ben eve
gitmeliydim hayatın sonu gelmişti, intihar etmeliydim. Ama bu ne ısrar arkadaş bırakın da adam gibi intiharımı edeyim.
Yüzlerine karşı da söyleyemiyorsun insanların ki bırakın 2 dk intihar edip geleyim diye. Her neyse enişten anlayışlıdır bu
konularda onunla konuş falan dedi. Dedim ben konuşmam gitmem lazım zaten sen konuş tamam sen otur burada beraber konuşuruz dedi.
Ne kadar da ısrarcı ama ya. Tamam hadi gelsin dedik bizde. Geldi konuştuk falan. Derken internetten HK'yı buldu. Babamdan para
istemem ben param da yok gidemem Hatay'dan ta istanbul'a dedim. Hem de bunun çözümü yok ki kardeşim. İntihar edecez işte 2 dk bırakın.
Ya tamam bana borcun olsun hem de bir gezmiş olursun dedi. Ben de eh bi deneyeyim bari hem İstanbul'u gezmeden öldü demesinler.
Ayıptır sonuçta. Ya o değil de farkettim de hikayeye sondan başlayıp başa doğru geldim. Neyse bence güzel oldu ama okuyan pek
anlamayacak. Sorun değil ben de anlayamıyorum zaten. Dayım mı babam babam mı dayım. Kardeşim erkek mi kuzenim mi belli değil.
Hala da emin değilim zaten. Neyse konu değiştirelim.

Derken eniştemle atladık uçağa geldik İstanbullara. O kadar yol planı yapmıştık yok şurdan metroya metrodan şuraya. Havataşmış
falan filan. Uyguladık da planı ama zevki çıkmadı yolun. Neyse mecidiyeköy'e geldik. HK'yla tanıştık falan. Sonra hayatımda
en nefret ettiğim ikinci şey gündeme geldi. İlk terapi korkusu ne konuşacaktım lan ben bu adamla. Hem de çok kaba lan bu adam.
Terapi çıkışında yer beni herhalde. Ama neyse pazartesilerden daha korkunç değildi. Sonuçta ikinci en nefret ettiğim şeydi. Yada dur murat da var
3. en nefret ettiğim şey. Gerçi ben hayattan da nefret ediyorum. Kendimden, Allah'tan, babamdan, annemden. Hem zaten duygularımı
öldürmüştüm ben bu kadar acıdan sonra. Ama bu HK yok mu benim duygularımın ölmediğini iddia ediyordu. Sen kimsin lan benim
duygularımın ölmediğini iddia ediyorsun. Dur bi sn ya. Duygularımla hareket ettim yine. Nefret de bi duyguydu değil mi?
Neyse ilk terapileri sevmem bu konuyu da atlayalım. Ama korkmayın yemiyor terapi çıkışında.

Daha sonraki terapilere tek başıma da gelebilirdim hem böylece belki kendime güven kazanırdım. Ama dur intihar mı etsem önce.
Söz verdik HK'ya ikinci terapiye gelecez diye ama. Hele bi ikinciye de girelim sonra intihar ederiz. Sözümüzün eri olalım.
Neyse ikinci terapiye tek başıma geldim. Hem plan da yapmadım bu sefer tek olumsuz yanı. Sabah Uçakla geldiğim istanbuldan akşam
uçakla geri dönmekti. Buna da bi çare buluruz elbet ama sonra artık. Tüh lan 3.ye de söz verdik adama. Yine kandırdı HK beni.
O da oynamaya başladı sinirlerimle yenmeliyim onu. Hem paramızla geliyoruz hem de yeniliyoruz adama şu işe bak ya.
Belki de sözünü dinlemeliyim belki lüzumlu bir şey söylemeye çalışıyordur. Ama hemen her şeyi de söylemeyeyim, önce güvenmeliyim.
Her neyse her şeyi söylemez şekilde 4-5 ay geldim terapiye. Ama yeterdi be hem iyi de hissettim kendimi. Artık kendi başıma çözebilirim.
Evime döneyim en iyisi. 6 ay zar-zor idare ettikten sonra intihar etmek üzereyken yine geldim istanbullara. Yanımda blogtv'den tanıştığım
ist'li bir arkadaşı da getirdim terapiye. İlk defa yüz yüze görüştüğün adamı niye terapiye getirirsin ki. Hem de niye hemen güvendin buna.
Neyse geldi bi kere zaten dışarıda bilgisayarla uğraşıyor ben de terapimi yapar çıkarım sonra içmeye falan gideriz. İnanılmaz HK'yla 2 saattir
terapideyiz normalde 40 dk zor dayanıyordum. Hem de artık HK hastalarıyla önümde telefonla görüşmeye başlamıştı. Güvenmeye başladım bu adama
galiba artık bir şeyleri anlatabilirim. Ama dur o da ne Blogtv'den tanıştığım arkadaşı da odaya çağırdı. Noluyo lan. Neyse girsin hadi
zararı dokunmaz. Hem bu çocuk eşcinsel olmadığını iddia ediyor ama gerçekten öyle mi? Hadi onu bıraktım psikolojisi normal mi acaba? Bi test
etsin HK bakalım. Yorum yapmadı çocuğa ya. Neyse artık bi dahaki terapide söyler nasıl biri olduğunu herhalde, zaten içmeye gitmemiz lazım bizim.
Taksimde içelim en yakın yer orası hem para basıyoruz zaten burda cebime batıyor. Ah keşke demez olaydım bunu 1 kadeh viski, 1 kadeh vodka'ya 37
lira ödedim çıktım. Lan ertesi gün 70'lik vodka'yı 37 liraya aldım hem de 2 saatte hepsini içtim alkol komasından zor kurtardılar beni. Sen kim
70'lik vodkayı fondip yapmak kim. Niye içersin ki zaten bu içkiyi hem haram zaten. Alperenle niye dolaşıyorsun ki zaten daha yeni tanıştın. Hem de
içkisini de ısmarladın. Hani maksat ben zenginim ayağına yatacaksın yine değil mi? Ah sen yok musun bilinçaltı...

Ertesi gün Alperen'le buluşma isteğim doğdu yine hem annesi babası boşanmıştı demek bu yüzden seviyordum bu çocuğu. Hep sevmişimdir annesi babası
boşananları. Ah bir bizimkiler boşanamadı. Evlilik doktorları ben oldum. Her kavga ettiklerinde ben ayırıyorum. Annem babamı bana kötülüyor, babam annemi bana.
Banane lan boşanın işte diyorum. Dinletemiyorum da. Uzun süre kurtarmaya çalıştım ilişkilerini ama olmuyor işte cinsellik olmadığı zaman. Derken zapping yapalım.
Ben 10 yaşındayken babamın bürosuna 1 hafta boyunca hergün bir kadın gelmeye başladı elini falan tuttuğunu gördüm ama anlam veremedim. Ama bu işte bir iş vardı.
Hemen anneme söylemeliyim bunu diye düşündüm herhalde. Eve gider gitmez söyledim. Derken olaylar patladı benim de düşünceler patladı tabi. Ne kadar bencilmişim.
Babamla annem boşansa babam o kadınla evlense bi erkek çocukları olsa yada varsa bile olur diye hayallere dalmıştım. Sonunda erkek kardeşim olacaktı!
Ama ne kötü ki yine boşanamadılar. Her neyse alperen diyoduk. Terapiye 1 hafta vardı o arada alperenle buluşayım bari dedim. Derken onun için ataşehirden kalktım
büyükçekmeceye geçtim. Bana iyiki tanışmışız seninle dedi. Niye lan dedim ben olmadan da hayatında eksik olmaz dedim. Eğleniyoruz işte olum dedi
(Yoksa bu çocukta gizli eşcinsellik mi var, en azından bir kardeş özlemi). Bana da bayağı benziyordu kişilik olarak hani. Hem de beraber gezmekten hoşlanıyorduk.
Öyle ki denize girerken sırtını güneş kremiyle ovdum ama tahrik olmadım. Gerçekten iyi arkadaş olabilirdik bu çocukla. Hem zaten HK hatay'da yaşamamam gerektiğini
üniversiteye mutlaka istanbula gelmem gerektiğini söyledi. Burada iyi arkadaş da olabilirdik. Hayatım düzene oturuyor galiba en sonunda. Neyse bugünkü terapiye geri
dönelim yani en başa. Alperen'e döndü konu bir ara HK dedi ki o çocuk gizli eşcinsel bunu bil. Dedim noluyo lan adam %100 hetero nasıl çıkardın bunu.
Lacivert falan uzman bu konuda bilir dedi. Nerden çıkardın dedim. Bak dedi çocuğa sordum terapide hatırlıyorsun adamın biri kendisiyle pasif ilişki teklif etmiş.
Yani adam pasif olacak alperen aktif. Alperen reddetmiş bunu da. Eee dedim HK yani. Yanisi şu hani bu çocuk da batakta bu da kız düşkünü bir gün kızlardan bıkacak ama
bu şekilde devam ederse. Hem de alkolik zaten. Bütün alkoliklerde gizli eşcinsellik vardır. (Mantıklı düşününce doğru aslında). Yani bu çocukla aynı evde kaldığını düşün.
İkinizde sarhoşsunuz o zaman olacaklara hiçbir şey engel olamaz. Dedim vay arkadaş hayatta çok ince ayrıntılar var da ben göremiyorum henüz. Ama haklısın HK.
Alperen'i de terapiye gelmeye ikna etmem lazım bir ara. Gelsin o çocukla arkadaş olmak istiyorum ama psikolojisi düzelsin önce (sanki benimki normal ya)

Zapping: Birgün ağladım böyle hüngür hüngür. Yalvarıyorum Allah'a beni kurtar bu illetten yardım et işaret göster diye. Açtım kuran'ı lut suresi çıktı. Dedim
dalga mı geçiyorsun benle burada çözüm yok sonuç var dedim. Kapattım açtım yine aynı ayetler. Kapattım açtım yine aynı ayetler. Okuyayım bakayım dedim, okudum ama
anlam yoktu be arkadaş en azından ben anlayamıyordum henüz. O günden sonra namazı orucu bıraktım. Ha bunu niye anlattım çünkü sonradan bugünkü kafamla bakınca o ayetlere
orada mesaja yanlış baktığımı anladım. Mesaj aslında beni kurtuluşa yönlendirmek istiyordu. Oradaki kızlarımı alın dediği kısım aklıma takıldı sonra. Tamamını okuyan
görmüştür zaten vişne suyu göğüs ilişkisini. Ben kızların beğenmeyeceği korkusuyla eşcinsel olmuştum zaten. Tabi bu sebeplerden biri, diğerlerini yazdım zaten yukarıda.
Evet o ayetlerin karşıma çıkmasının sebebi buydu aslında. Benim kızlara karşı korkumu yenmem lazımdı bir yandan da. Ama daha zaman var buna hissediyorum.
Her neyse atlayalım yine başka konuya.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1020.0

BENİM ÇOCUĞUM EŞCİNSEL & MY CHİLD / ALKOL ve BABAM : MERHAMET


Klasik kötü bir aile tablosu içki içip evde kavga çıkaran bir baba aciz kendini savunamayıp hep dayak yiyen bir anne ve evin ilk kız çocuğu ben,bir kız kardeş ve bir ağabey.
 Eeee ne şimdi bu diyeceksiniz.Benim çocukluk tablom, niye yazıyorum şu anda bunu, 44 yaşında hayata kendini kapatmış bir kadının bu gün farkettiği sonun başlangıcı olduğu için.
        Psikoloji, terapi hep duyduğum ama kendim için hiç müracaat etmediğim bir çok şeyden birisi.Kendimi adadığım çocuklarım için olmasa herhalde yine gitmezdim.Ama bu gün zihnimdeki karanlık perdeler bir bir aydınlanıyor nasıl oluyor bilmiyorum ama oluyor işte..
       Çocuklar ailelerin eseri olduğuna göre,benim çocuğum problemli, kaynağı ne? ben... ve içinde büyütüldüğü aile,beni kim büyüttü yukarıdaki tablo, onları büyüten daha beter bir aile bunun geriye doğru sonu yok.Ama geleceğe dair sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak olay bendeyken çözülmeli,ben iyi bir anne olduğumu sanan aldanan oğlunun eşcinsel olduğunu öğrendikten sonra kafası dank eden mücadele veren bir anneyim.Hüseyin beyin tabiriyle " evdeki en sağlıklı insan oğlunuz" bunun ne demek olduğunu baya düşünmek zorunda kaldım.
      Çocukluk yıllarıma baktığımda aklım erdiğinden bu yana babamla annemin arasında kaldığımı hatırlıyorum.Babam annemi dövmesin diye,haklı- haksız kim bilmeden,ben durdurabiliyordum babamı, güçsüzken bir güç yüklemiş bu olaylar benim benliğime(miş çünkü yeni fark ediyorum).Genç kızlığa adım attığım yıllarda babam bu sefer arkadaşlarını da getiriyordu eve yine küfürün bini bir para getir götür hiç bitmez annem ancak arkadan söylenir yüzüne bişey diyemez ben girerim yine devreye hep aynı son masa devrilmiş annem yine dayak yemiş, hatırlamak bile istemiyorum.Bunların benim bugünkü durumumun başlangıcı olduğunu öğrendiğim için yazmak zorunda hissettim.Cinsellik hayatın bir gerçeğiyken ben genç kız olup serpilmeye başladığım zamanlarda babamın  arkadaşlarının yüzünden kendimi gizledim bir erkek gibi ortadaydım.Evlendim eşimin bir arkadaşı bir yıl bizde kaldığı için yine kendimi sakladım.Sonra ayrıldım adım duldu sakladım sakladım.Hayatımın her döneminde ben kendim için yaşamadım kendime bakmadım hep fedakarlık yapmaya mecbur hissettim kendimi.İki çocuğum için yaşadım hayatta biri kız, biri erkek.Sonuçta kendimi çok iyi bir anne zannederken hatalarımla yüzleştim.Acı verdi hemde çok,
Oğlumun eşcinsellik problemi için mücadele ederken kendimi düzeltmeyle de mücadele etmeye başladım yine Hüseyin Beyin ifadesiyle "siz düzelirseniz oğlunuzda düzelir"işte bu cümle top yekun benim kendime dönmemi sağladı.
      Çünkü bakıyorum çocuklarımın,çocukluklarına, gördükleri ben karşısında, bana çok bağlılar,bana belki acıyorlar(tıpkı benim anneme acıdığım gibi) akılları erip kavradıklarında onlar için yaptıklarımı bu sefer ben üzülmeyeyim diye kendilerini saklıyorlar,yalan söylüyorlar.Onlar ruhen sağlıklı bireyler olarak yetişemiyorlar.Üzgün,ağlayan hep mağdur edilmiş bir anne küçücük elleriyle akan yaşı silmeye çalışan yavrular.Belki yaşadığımız ülkede böyle binlerce ev var ama herkes kendi başına geleni biliyor.Babasız, anneye bağımlı olarak yetiştirilen çocuklar cinsel sorunlar yaşarsa bunun suçu kimde?
     Kendime baktığımda, hayatıma giren tüm erkeklerin babam dahil bana zarar verdiği ve karşıma çıkacak bütün erkeklerin de  bana zarar vereceği düşüncesiyle kadınlığımı unutup, herşeyimi çocukları üzerinde toplayan biriyim.Sonuç ortada zaten oğlum maalesef eşcinsel,ben kendimi tedavi edersem oğlumda en azından annem üzülmesin, aman annem duymasın,annem ne der v.s. sorularından kurtulunca kendiyle yüzleşebilsin ve çözüme doğru harakete geçsin.Çocuklarımıza sahip çıkalım ellerini hiç bırakmayalım
korkularımızla yüzleşelim,ben kendi adıma çabalıyorum Allah herkese yardım etsin bana da....

EŞCİNSELLİK / CİNSELLİK NEDİR? CİNSELLİĞE BAKIŞ AÇIM NASIL GELİŞTİ?


CİNSELLİK NEDİR?  BENİM CİNSELLİĞE BAKIŞ AÇIM NASIL GELİŞTİ?
Bu terapide cinselliğe bakış açım üzerinde durduk , ben cinselliği bu güne kadar hep cezalandırma unsuru olarak görmüşüm . Ben cinsellik için acı verici, pis ve iğrençmiş gibi bir  önyargı taşıyordum. Halbuki cinsellik , birbirleri için yaratılmış olan dişi ve erkek arasında geçen duygusal  bir iç güdünün eseri olan KARŞILIKLI TATMİN olayıdır. İnsanları insan yapan duygu ve düşünceleri ise cinsellik de duygu dolu olmalıdır.
Babamın cinsellik hakkında konuşmaları ve bu konuşmalar üzerine annemin yorumları bahsi geçerken ; annemin söylediği gibi babamın cinsellik hakkında kötü konuşmaları yok aklımda, benim rahatsız olduğum bir konuşmasını hatırlamıyorum babamın, aklımda annemin lafları var sadece, benim cinselliğe bakış açımı yönlendiren annem, çünkü o cinselliği kötü birşeymiş gibi hissettiriyor bana ve hala daha öyle devam ediyor çünkü annem cinsellikten iğreniyor. Bunu her fırsatta yansıtıyor bana. Daha önce annemin babamdan uzaklaşması ve kadınlık iç güdüsüyle bir erkeğe sarılmak , bir erkek tarafından sahiplenilmek duygusu üzerine konuşmuştuk, annem babamdan uzaklaşıyor ve onu koruyacak ona sahip çıkacak erkek karakteri ben oluyorum. Bana cinsel olarak yaklaşamayacağı için benim cinselliğimi öldürüyor.
Anne karakteri cinselliği öldürüyor ve sevgili ile araya giriyor. bunu nereden çıkardım derseniz, benim tüm kız arkadaşlarım için annem hep kötü yorumlar yapıyor, hep onlara kötü gözle bakıyor, laflarıyla beni kız arkadaşlarımdan (sevgililerimden) soğutuyor. Niye mi, çünkü ben sevgilimle beraber bir yolculuğa girersem annem yalnız kalacak ... annem bunları bilinçli bir şekilde yapmıyor tabiki ve farkında değildir bunların ..
zamanla annem benim bir kadına eş gözüyle bakma ve bir kadını sevip ona ne pahasına olursa olsun bağlanma duygularımı köreltti . ve bu böyle devam ederse ben annemin erkeği olarak kalacağım , yalnız ve mutsuz. ben annemi seçersem eşcinsel eğilimlerden kurtulamam çünkü anne kafamdaki , kıza olan duygularımı köreltmeye devam edecek. Babamı seçersem yani babama olan öfkemi bir şekilde yenip onunla duygusal olarak bir bağ kurabilirsem bir kızı sevip birşeyler yaşayabilirim, babam gibi bir erkek olmaktan korkup ondan uzaklaştıkça anneme yaklaşırım, ama babama yaklaşıp onun yaptıklarını annemin telafuzu ile değil de kendi bakış açım ile gözlemleyip , yargılarsam ve gerektiği yerde yanlışarını ona söyleyip tartışarak kafamda bazı şeylerin daha iyi oturmasını sağlayarak , ilişkiler üzerine kendi bakış açımın gelişmesine izin vermiş olurum. Babamdan uzaklaşmamalıyım , gerekirse babam gibi bir eş olurum ama eşcinsellikten kurtulurum.
Annem bizleri korumak için evliliğinde yaşadığı kötü tecrübelerini anlatıyor ve biz de öyle olaylar yaşamayalım diye onun çektiklerini çekmeyelim diye kendince önlem alıyor. ama evlilikten ve cinsellikten haberi olmayan bizler yani çocukları, evliliği ve cinselliği kötü ve acı verici bir olay olarak tanıyoruz. ve kötü olandandan kaçma içgüdüsü taşıyan insanoğlu evlilikten ve cinsellikten kaçıyor. evet anne amacına ulaştın bizim senin yaşadığın kötü tecrübelerini yaşamamızı engelledin ama sonuç daha berbat.
Eş cinsel ilişkide duygusal bir olay yoktur , öyle olduğunu sananlar var yanılıyorlar , sevisirken bile yüzyüze bakamadığın bir sevişme nekadar duygu taşıyabilir ki. Kendimi zayıf hissettiğimde eş cinsel eğilimlerim artıyor ve arayış içerisine giriyordum, çünkü ilişki sırasında karşımdakine hükmetme duygusunun güç olduğunu düşünüyordum, cinsellik ceza değildir, güç gösterisi değildir. Duygusal bir sevişme olayı ile birlikte karşılıklı tatmin olma arzusudur. Artık gücü başka şekillerde buluyorum, arkadaşlarımla muhabbet etmek, korkularımın üzerine yürümek, ailemin problemlerinden kaçmayıp problemlerin derinlerine inmek güç veriyor bana , problemli bir ailenin çocuğu olmak beni eş cinsel yaptıysa bu problemlerin çözülmesini sağlayarak kendi gücümün farkına varıyorum.
Son olarak ; herhangi bir problemle karşılaştığımda paranoid davranışlar sergilemek yerine , problemin sebep olduğu yada olabileceği kişi ile bu sorun üzerine giderek , ve söz konusu bir olay ise bu olayın üzerine giderek sorun çözme yolunda ilerlemeye çalışıyorum. Problemlerin ve soruların cevaplarını karşımdakine danışmadan onunla bu konuyu tartışmadan kendi iç dünyamda sorulara cevap aramak beni paranoid yapar. Bu yüzden ilişkiler üzerinde durmaya çalışıyorum.
Sorularımı çekinmeden soruyorum konu açılıyor muhabbet ediyorum konu konuyu açıyor ve karşılıklı birbirimizi tanıyıp iç dünyalarımıza inerek iyi dostluklar kurulmuş oluyor.