28 Şubat 2013 Perşembe

MY CHİLD: BU BENİM ÇOCUĞUM MU?


BU BENİM ÇOCUĞUM MU?

Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemedim.. O sebeple direkt başlayacağım konuşmaya…
   Transeksüellik mi, Biseksülellik mi? Homoseksüellik mi, heteroseksüellik mi?
Bu kavramlar insanoğlu var olduğu sürece (bu bilimsel adlar henüz konmamıştı o sıralar) yaşanmış bazı olaylara verilen bir takım isimler olmuştur. Ancak neyi ne kadar görebiliyoruz. En azından ben görebildiklerimi paylaşmak taraftarıyım.
   Hafta sonu gittiğim bir film ile ilgili görüşlerimi anlatayım. My Child (Benim Çocuğum)… Çok emek verilmiş diyemeyeceğim. Ayrıca konuşmalar da bana bir o kadar yapay geldi. Film de gösterilen anne modelleri birbirlerinin fotokopileri gibiydi. Hepsi dominant, hepsinin erkek çocuğundan aynı beklentileri olan saplantılı anneler. Evde yönetimi ele geçirmiş, kocalarının otoritesin hiçe saymış, neredeyse çocuklarına baba rolünü de üstlenecek olan anneler bunlar. İnanılmaz baskın, inanılmaz dominant karakterler her biri de. Filmin başında kendi çocukluklarına kısaca değinen annelere baktığımızda ya ailenin en büyüğü ya da en küçük çocuğu olarak dünyaya gelmişler. Onlarında ebeveynlerinin  kendilerinden beklentileri olduğunu savundular film boyunca (Erkek torunumu erkek gibi yetiştirmeyi beceremedin). Babalar ise var mı yok mu belli değil. Otoritesini tamamen eşlerinin izin verdiği ölçüde yaşan erkek tiplemeleri. Adam okumuş doktor olmuş, kamera karşısındaki görüntüsü hilkat garibesinden farksızdı. Bahtsız bedevi misali… Üstelik de çıkmışlar kameralara bu durumun nasıl da kabullenilesi bir şey olduğunu savunmaktaydılar. Hatta vicdanlarını rahatlatmak için dernekte çocukları ile birlikte çalışmalar yapıyorlar. Bu tamamen kendi suçluluk duygularını hafifletmek adına diyebilirim. Çünkü kendilerini suçluyor ve durumu kabullenerek bir nevi günah çıkartıyorlar. Üstelik bunun Allah tarafından verildiğini de bir güzel söyleyip, söyledikleri bu yalana biz halkı da inandırmaya çalışıyorlar. Biliyoruz ki geçmişte Lut kavmi bu sapkınlık (sapkınlık diyorum çünkü Allah bu kavmi peygamberleri aracılığı ile defalarca uyarmaktaydı) sebebiyle helak olmuştur. Birazcık inancı olanlar açıp okuduklarında göreceklerdir. Keza inancı olmayanlarda açıp okumakta serbesttir. Belki de feyz alırlar belli mi olur!
   Empati kurmaya çalışıyorum. Ancak böyle bir durum içerisinde olup da bunu kabullenen insanları anlayamıyorum. Bilmiyorlar ki her biri birer ebeveyn kurbanı. Aslında kendi hayatlarında yolunda gitmeyen bir şeyler var bu ebeveynlerde. Çocuklarda bunların kurbanı olarak yaşama merhaba diyorlar.
Film de dikkatimi çeken konulardan biri de şu oldu. Çıkan ailelerin hepsinin sosyo-kültürel /ekonomik düzeyi iyi aileler. Çocuklarını kolejde okuttuklarını söylüyorlar. Ve neredeyse film de anlatılan çocukların tamamı anne-babasına kendisi bu durumundan bahsetmiş. Şimdi soruyorum sizlere; sosyo ekonomik /kültürel seviyesi düşük ailelerde büyüyen çocuklar, böyle bir eğilimlerinin olduğunu söylediğinde bu kadar rahat mı kabul görecekler. Biliyoruz ki bu konu ile ilgili çekilen filmlerde (örn:Mahsun Kırmızıgül=Güneşi Gördüm) sonuç ölümle son buluyor. Bunları gören, bilen, yaşayan bu çocuklar da sözde bu durumlarını gizli yaşıyorlar. Neredeyse hiç biri tedavi yoluna gitmiyorlar.  Film de verilen mesajların bir tanesi de eğer ailen kabul ederse içinde bulunduğun durumu yaşamak hakkın oluyor ama değilse sonun ölüm olabiliyor.  İzlediğim bu film ve sonunda yapılan yorumlara baktığımızda, hedef eşcinsellik sempatizasyonudur. Bu durum bu kadar kolay olmamalı.
Sonuç olarak söylemek istediklerimi toparlamam gerekirse, eşcinsellik doğuştan var olmayan, yanlış anne-baba tutumları ile kendini gösteren bir eğilimdir. Kişi isterse içinde bulunduğu bu durumdan kurtulabilir. Önemli olan istemek ve inanmaktır. “Ben böyle mutluyum, Ben böyle iyiyim” şeklindeki yalanlarının arkasında saklanarak bir sonuca ulaşmakta mümkün değildir.
Tedavi sürecinde anne babanın da olması süreci hızlandıracaktır.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1253.0

8 Şubat 2013 Cuma

MUHAFAZAKAR EŞCİNSELLİK / DİNDAR EŞCİNSELLER


MUHAFAZAKAR EŞCİNSELLİĞİN DÖNÜŞÜMÜ


Sözün özü, mevcut dindarlık, iktidar ve ideoloji aracılığıyla modern toplumsallık formlarıyla uzlaşmaya çalıştığından, ister istemez kendisi bu toplumsallığın gönüllü payandası olmak zorundadır, fiilen bu formlarla çatışmaya girmesi kolay kolay beklenemez. Ne yapsın, hem örtünmeyi sürdürecektir, hem de havuzda veya plajda başkalarıyla birlikte yüzmeyi isteyecektir. Çaresiz, zihnen de içinde bulunduğu o onulmaz çelişkinin sonuçlarına katlanacaktır. Dedeleri gibi olmayı tercih etmeyen dindar erkekler, bir süre daha eşlerini anneleri formunda muhafaza etmeyi tercih edeceklerdir.
Dindar erkek, dindarlık ile erkekliği önünde binlerce yıldır birbirleri içinde eriye-gelmiş bulmasının keyfini sürmekte, ancak iki özelliğinden hangisinin, yani erilliğinin mi, dindarlığının mı daha süratle terbiye olup değişime uğrayacağı sorusunun cevabını kendisi bile tahmin edememektedir.
Erillik kendi içinde dönüştükçe koşut olarak dindarlık formları, dindarlık dönüştükçe bu sefer erillik formları da değişecek ve gelişecektir.

Bu sürecin kaçınılmaz sonucu olarak, Türk kamuoyu, muhafazakâr eşcinsellerden sonra, birkaç on yıl içerisinde dindar eşcinsellerle de karşılaşacaktır. Post-muhafazakârlığın sürprizleriyle. Hiçbir topluma sonsuza değin seyirci olma lüksü verilmemiştir çünkü!
Unutulmamalı, modernite, Batı’da eşcinsel kiliseler ve rahipler üretti. Türkiye’de niçin benzerlerini yeşertmesin?
İyi bakılırsa görülür, modernlik sadece dindar bedenlerde değil, dindar ruhlarda da yeşeriyor. Tabiatıyla dindarlarımız da şöyle düşünüyor:

Aman sende, yeşil olsun da ne olursa olsun!

Oysa yeşil sadece doğum’un, salt yeşerme’nin rengi değildir, aynı zamanda yeşillene yeşillene çürümenin de rengidir. Yaş'lanmanın, ve dahî ölümün.
Tanrı çoktan şehre geldi ama ayetlerini okumayı bilen kulları o kadar az ki!
Sabırlı olmak gerek.
Zamanla yorumsamanın kendine özgü tekno-lojiği de gelişecektir hiç kuşkusuz.


Yazının tamamını okumak için bkz.

http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2013/02/post-muhafazakar-escinsellerin-gelisi.html

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1234.0

BİSEKSÜEL ERKEKLER : KENDİ YÜZÜNÜ ARAYAN ADAM


Bugün yine düştüm yollara bir sürü aktarmadan sonra mecidiyeköye geldim. Aylardan sonra tekrar buradayım dedim. Özlemiştim birazda. Pek fazla değişiklik yoktu. Yine kaldırımlar tıka basa dolu, yine bir sürü otobüs yolcu indirip bindiriyordu. Ve defne apartmanı da yine bir köşe de sessiz gelip geçenleri izliyordu. Görüşmeye geç kalacağım endişesi vardı yine ama kulak asmadım sallayıp geçtim ve  da yetiştim.  Merdivenleri ağır ağır çıkarken yine o garip duyguya kapıldım. Kim bilir benim durumum da olan kaç kişi bu merdivenleri çıkmış ve sonunda da sağlığına kavuşarak hızla merdivenleri inip tünelin sonundaki ışığa doğru koşmuştu. Ve kim bilir kaç kişi merdivenleri çıkarken benim düşündüklerimi düşünmüştür veya hangi ruh halindedir. Hep bu hislere kapılırım merdivenlerde. Sonra zile bastım ve içeri girdim. İçeri sessizdi, her zamanki bekleme yerimde değilde farklı bir yere oturdum ve masanın üstündeki kitapları karıştırdım. Ne heyecan vardı ne de endişe. Gayet sakindim. Sonra Hüseyin hocanın seansı bitti, beni çağırdı odasına, yine karşısına oturdum. Aynı şekilde rahat ve sakindim. Böylelikle başladık seansa. H.k. ilk müjdeli haberi de verdi. Seanslar artık ... tl olmuş diye. Biraz şaşırsam da aslında bekliyordum bu haberi içime de doğmuştu. Sağlık olsun artık bir şekilde vereceğiz parasını.

Bugünkü seans ne garipti ne gergin geçti ne rahatlattı beni. Son birkaç seanstır kendimi Hüseyin kaçının yanında neşeli hissediyorum. Yani genelde gülüşerek geçiyor seanslar tabi benim için böyle.  Neyse konuşmaya başladık. Hayatımdaki kızla nasıl tanıştığımızdan bahsettim biraz. Onunla ilgili olumlu düşüncelerden ve geleceğe yönelik korkularımdan. Biri tarafından sevilip önemsenmek güzel bir duygu benim için ama aynı zamanda onunla eğer ilerisi varsa yani evlilik işin içine cinsellik girdiğinde bu düşünce beni korkutuyor. Çünkü türk toplmunda ilk gece- bekaret vs gibi konular çok önemli olabiliyor. Hem erkek hem kadın açısından.  Benim için de önemli. Belki geri kafalı diyebilrsiniz ama evleneceğim kızın bakire olmasını isterim, çünkü geldiğim toplumda da bu böyleydi, bize bunlar anlatıldı böyle yetiştik.  Ve bu yüzden bir sürü cinayetler ve intiharlar da yaşanabiliyor. Ama benim korkum daha çok karşımdaki bayanı hem cinsel hem de duygusal yönden tatmin edebilmekti. Bu düşüncem üzerinde konuştuk. Şimdilik bunu düşünmenin bana zarar verdiğini ilk olarak duygusal bir yakınlaşma olduğu takdirde cinsellik boyutunun da zamanla hallolacağını söyledi. Şimdi ve şuan yapmam gereken sadece doğal davranmak ve duygusal olarak bir şeyler yaşamak. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.

Beni en çok şaşırtan ise h.k. nın bana benim eşcinsel olmadığımı, olsa olsa biseksüel olabileceğimi söyledi. Buna sevinsem mi üzülsem mi inansam mı bilemedim.  Örneğin internette dolaşırken çıplak bir erkek vücudu gördüğümde ilgimi çekebiliyor, ama sadece vücudu. Yalnız bu düşünceyi ben fantezi olarak kullanmıyorum, o an için beni etkiliyor ve unutulup gidiyor. Yani o resmi veya görüntüyü kafamda erotikleştirip  eyleme dökmüyorum. Ve işin ilginç taraflarından biri de şu. baktığım resimdeki kişinin vücudu bana çekici gelse de hemen yüzünü görmek istiyorum ve yüzünü beğenmediğimde de bendeki o etkisi hemen sönüyor. Şimdiye kadar hep böyle oldu. Sanki aradığım bir yüz var ama hiç kimsede bulamıyorum o yüzü, bulursam belki de âşık olacağım ona. Ama şimdiye kadar hiçbir güzel vücutta bulamadım o yüzü. Şöyle bir teorim var: belki de aradığım ama bulamadığım o yüz benim yüzüm. Ben böyle düşünüyorum bunu. Kendimi arıyorum bence etkilendiğim erkek bedenlerinde. Yalnız yanlış anlaşılmasın ben hiçbir erkekle yatmıyorum ya da gay bir ilişkim yok.

Biseksüellerde sanırım duygu ve erotizim karşı cins ve eşcinsellere kayıyor. Duygusal olarak heteroseksüele ilgi besliyorsa cinsel olarak da kendi cinsine veya tam tersi. Şimdi düşününce mantıklı geliyor. Ve bu problemli aşmanın yolu da sosyal bağlarımı kuvvetlendirmek ve yeni insanlarla tanışmak, biraz da bencillik yapmak.  Beni zaten zorlayan kısmı da bu, bunu da aşabilirsem kendime olan güvenim artacak ve hem duygu hem düşünce hem de cinsellik karşı cinse yönelecek.  İnsanlarla iletişimde baskın rolü ben üstlenemiyorum, içimde bir korku kendine güvensizlik oluşuyor, bu duygu da beni diğer insanlardan uzaklaştırıyor. Yani biriyle tanıştıktan sonra sohbet nasıl gidecek, sıkılacak mı sohbetimden, bir süreden sonra da konuşacak bir şey bulamıyorum. Tıkanıp kalıyorum. Yani doğal olamıyorum, içimden geldiği gibi konuşamıyorum, kendimi sınırlandırıyorum. Hazır cevap olmayı çok isterdim. Biri bana bir şeyler dediğinde anında cevabını vermeyi gerçekten çok istiyorum. Tıkanıp kalmak istemiyorum. Offfff..

Tabi bu bir anda olacak değil zamanla benim uğraşımla doğru orantılı olarak. Bu düşünceyi düşünmek bile beni sevindiriyor ve umut veriyor.

Gerçekten hk hocama teşekkür ediyorum. Onunla ilk görüştüğümüzdeki benle şimdiki ben arasında dağlar kadar fark var diyemesem de çok anlamlı farklar oldu. En azından hayatımda bir kız var ve kendimi sorgulamaktan, aşağılamaktan vazgeçtim, tırnaklarımı yemiyorum. Tırnaklar daki sıkıntı da buradan kaynaklanıyordu.

Sonra hüseyin bey benim tembel bir insan olduğumu söyledi. Bencil ve tembel b ir insanım. Tembellik boyutu şöyle düşünsel açıdan tembelim. Resim yeteneğim olduğu halde bunu kullanmadığımı, üretmediğimi söyledi. Resimler de sosyal ilişkiler kurmak ve geliştirmek açısından önemli dedi. Evet insan sadece sözcüklerle veya el kol hareketi ile iletişim kurmuyor. Bir sürü anlaşma şekilleri var ve resim de bunlardan biri. Ama şuan içimde o istek hiç yok. Yine de denemeyi düşünüyorum. Bakalım nasıl sonuçlar elde edeceğim. Düşünsel boyutta entelektüel yazılar bekliyorsunuz benden. Şunu diyeyim de ben bu açıdan pek yetenekli değilim. Lise de bile kompozisyondan en fazla 80 alabilmiştim. Gerçekten düşüncelerimi bir sıraya koyup onları düzenli olarak yazamıyorum.

DSM IV ten bahsetmiştiniz. Hani eşcinselliğin hastalıklar sınıflandırılmasından çıkarılıp 3. Bir cinsiyet olarak ilan edilmesi. Ve toplumda yaygınlaştırma politikalarının yoğunlaştırılması, eşcinsel lobilerin kurulması , eşcinsel evliliklerin ve ilişkilerin arttırlması, medyanın özellikle  bu konuda baskın rol olması çok düşündürücü. Sokakta yürürken o kalabalık içinde acaba bunlardan kaçı eşcinsel diye kendime sorup durdum. Ve dikkatimi çeken eşcinsellik üzerine hiç bilimsel araştırmalar yapılmıyor son yıllarda Okuduğum erkek eşcinseller için onarım terapisi kitabındaki araştırmalar genelde hep 1970 li yılların araştırmaları…

  Bu durmdan rahatsız olanlar ve tedavi olmak isteyenler de çeşitli engellerle karşılaşıyor, susturuluyor. Bütünü bunların altında yatan sebep bence aile kavramını ortadan kaldırmak, çocuk sahibi olmayı durdurmak. Toplumu ayakta tutan temel dinamikleri aile, din, kültür, tarh vb. dinamikleri dinamitle uçurmak. Ve tamamen serbestliğe dayalı, hiçbir ahlaki sınırlandırmanın olmadığı, sorumlulukların olmadığı, sadece bedensel hazların yaşandığı bir dünya oluşturmak… kaos halindeki dünyamızı tamamen kaos haline dönüştürmek, popüler kültürle insanlık tarihinin içine etmek. Büyük oranda da bunu başarıyorlar.  Hani bu tür eşcinsel lişikler erkeğin ve kadının yaratılışına aykırı. İster tabiat ana deyin ister Allah yarattı deyin, o zaman sadece erkek veya sadece kadın olurdu dünyada. Ama her ikisi de var ve bunlar birbirini tamamlıyor. Üreme, kültürün gelecek kuşaklara aktarılması böyle oluyor. Bunun dışında nasıl olabilir ki. Bir erkek bir erkeği nasıl dölleyebilir veya bir kadın bir  kadını nasıl dölleyebilir. İkisinin de biyolojik yapıları aynı. Eşcinsel yaşamın bir sürü mantıksız saçma tarafları var. Bunlar sadece bir kaçı. Ve dine inan kişilerde lut kavmini bilirler: onlarda da varmış bu ilişkiler, Allah bu topluluğa peygamber göndermiş ve yaptıkları şeyin çirkin olduğunu, tövbe etmelerini ve yaratılışlarına uygun davranmalarını emretmiş. Buradan da şöyle bir sonuç çıkabilir. Eşcinsellik tedavi edilebilir bir şey, olmasa neden Allah öyle emretsin, doğuştan olan bir şeyi neden yasaklasın.sonuçta beni bu şekilde Allah yarattı deyip işin içinden çıkılabilirdi ve istediğin ilişkiyi yaşayabilrdin. Ancak ayette ise şiddetli şekilde karşı çıkılıyor ve tövbe edilirse de tövbelerin kabul olacağını buyuruyor. Demek ki bu bir hastalık ve tedavisi de var.

 Yine tedavi olmak isteyenler de diğer eşcinseller tarafından aşağılanıyor (sözde üçüncü cinsiyet olanlar), bu işe kendini adayan Hüseyin bey gibiler ise hem tehdit hem küfür ve binbir çeşit şeyle korkutulup sindirilmeye çalışılıyor.

Arkadaşım beden benim bedenim ve hayatta benim. Ben bu durumdan memnun değilim ve bana verilen bedene ve biyolojiye uygun yaşamak istiyorum. Neden tedavi olmama karşı çıkıyorsunuz. Tamam siz istediğinizi yapın, ister eşcinsel evlilikler yapın ister hayatınız boyunca, ki bu da pek uzun ömür olmayacak (bir sürü hastalıklar), her gün başka birinin yatağında gözlerinizi açın. Eğer özgürlük diyorsanız ve bir taraflarınızı yırtıyorsanız kendiniz için bu durumdan rahatsız olanların da özgürlüğünü kısıtlamayın. Evet bazen şarlatan psikologlar veya doktorlar çıkabilir amaçları garibanların umutlarını çalmak ceplerini doldurmaktır. Ancak hepsi aynı değil ki. Gerçekten bu yola başkoyan ve birçok kişiyi iyileşitiren doktorlar da var. Hüseyin Bey de bunlardan birisi. Hocam size sabırlar ve başarılar diliyorum. inşaAllah birgün herkes sizin ve bu yola başkoyan diğerlerinin emeklerini görüp size haksızlık ettiklerini anlarlar.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1230.0

EŞCİNSEL:ANNE BABA ÇOCUK: GÜCÜN EROTİKLEŞMESİ-GÜÇSÜZ OLAN KAYBEDER


Bir erkek homoseksüel eşleriyle oynadığı hükmetme-boyun eğme oyunlarından söz etmiştir. Bunlarda incitme ya da incitilme arzusu olmadığını, heyecan verici olanın saldırganca davranmak değil, güç duygusu olduğunu vurgulamıştır. Bunun boyun eğen taraf  için ne şekilde geçerli olduğu sorulduğunda, onun boyun eğerken kendi içinde yaşayamadığı, güçten diğerinin duyduğu heyecanı paylaştığı sonucuna varmıştır. Bu, bebeğin annesinin gücüne nasıl katıldığını ve iç güçlerini geliştirememiş ve birleştirememiş bazı kadınların kocaları yoluyla nasıl güç, gurur ve saygınlık duygusu kazandırdıklarını anımsatır.

Cinsel sapıklıkların bazılarında erotikleştirilmiş zulümler yapılır. Ana baba duygusal açıdan ulaşılmaz olmuşsa ve çocuk rahatlamak için nesnelere yönelmişse, böyle bir nesne fetiş durumuna gelerek erotizmin odağı olabilir. Aynı durum nesneler  bağlantılı oldukları insanlardan daha güvenli hissedildiği zaman da ortaya çıkabilir. Annenin kıyafetlerini giymek, anneye yakın olmaktan daha güvenli hissedilir. Daha gizli bir şekilde, bu erotizm ifade koşulları gerçekten yerine getirilmek yerine gizli bir fanteziyle sınırlandırılabilir ve bu fantezi, cinsel işlevlerin yerine getirilebilmesi ve cinsel kapasite için gereklidir.

Ön plandaki ebeveyn ile kurulan duygusal ilişkide güç çekişmeleri merkezi bir rol oynuyorsa, güç erotikleştirilecek ve hükmetme ve boyun eğme sevgi ve müşfik tutkunun değil, cinselliğin aracı olacaktır.

Babasının banyoda kendisini zorla yere yatırarak lavman yapmasından duyduğu acı ve aşağılanmayı anımsayan bir homoseksüel, cinsel eşiyle anal yoldan seks yapma fantezisi kurmaktan veya bunu gerçekleştirmekten yoğun biçimde uyarılıyordu. Bu adam hiçbir şart altında boyun eğen eş olmuyordu.

Aslında kendilerine lavman yapılması, “iç tarafları temizleme” meraklısı olan anneleri – büyük olasılıkla bu etkileşimde kendi erotik fantezilerini uygulayan anneler – tarafından ilk yıllarında defalarca bu işleme maruz bırakılan pek çok kişinin erotik fantezilerinde önemli bir yere sahiptir. Kimi çocuklar için güçlü, erkeksi bir anne tarafından tekrar tekrar anal tecavüze uğramakla aynı şeydir. Bu cinsel tacizin üstü örtülü bir şeklidir. Bu fanteziler zaman zaman yetişkin ilişkilerinde canlandırılır.  Çeşitli cinsel etkinliklere katılacak eşler için verilen ilanların bulunduğu gazeteleri okuyan biri bu konuya duyulan ilgiyi görecektir. Annenin bu şekildeki gücünün kurbanı olmuş kimi erkekler, rolleri değişerek, karılarını anal ilişkiye zorlamaktan zevk alırlar. Artık ilişkide güçlü olan onlardır.

Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91


YAHUDİ HRİSTİYAN MÜSLÜMAN

İnsanın psikolojik serüveninde 3 ve 7 yaş arasındaki her çocuk Yahudi'dir. Çocuğun benlik gelişimi sağlanmazsa Yahudi kimlik özelliklerine sahip olarak kalır.

Çocuğun benlik gelişimi tamamlandığında; 7 ve 12 yaş arasında her çocuk Hristiyan'dır. Sevgi gelişimi sağlanmadığı takdirde çocuk Hristiyan kimlik özelliklerine sahip olarak kalır.

Benlik ve sevgi gelişimleri olumlu olarak yaşandığında ergenlik döneminde 12 ve 18 yaş arasında her çocuk Müslüman'dır. Bu dönemde adalet gelişimi tamamlanmaktadır.

Müslüman Yahudiler saplantılı düşüncelere (cihat); Müslüman Hristiyanlar saplantılı duygulara (hoşgörü) sahiptirler. Müslüman Müslümanlar duygu ve düşünce bütünlüğüne sahip bireyler olarak barışın ve dengenin temsilcileridirler.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1204.0


devamını okumak için linki tıklayınız



http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1207.0

DOWN SENDROMU : YAŞAMIN KIYISINDA CENNETİ YAŞAMAK


YAŞAMIN KIYISINDA
Onların hikayesi 20 yıl öncesine dayanıyor. Özel eğitim öğretmenimizin sürece dahil olması ise 6 sene öncesine…
E.G.A, Down Sendromlu bir kız çocuğu. Küçük yaşta (6) lösemi hastalığına yakalandı. Çok acılar çekti. Üst üste sayısız ameliyatlar geçirdi. Herkesin  “tamam, bu kız artık hayata tutunamaz” dediği yerde E. dört elle sarıldı hayata.
Yoğun bir tedavi sonrasında hastaneden çıkmışlardı ve durumu gayet iyiydi. Ancak var olan sorunlara yenileri eklenmişti. E.’nin var olan becerileri gerilemiş, konuşmaları anlaşılırlıktan uzaklaşmış, ince motor (küçük kas) becerileri gerilemeye başlamış, sol elindeki zayıflık onun nesneleri tutmasını zorlaştırmıştı. Gelin hikayeyi  E.G.A’nın kendisinden dinleyelim…
Karanlık bir yer burası. Annemin güvenli karnında büyüyorum. Doktorlar sürekli tahlil istiyor annemden. Annemin ise bir kızı olacağını öğrendiğinden beri ağzı kulaklarında. Babam hep yanımızda. Sanırım annemi çok seviyor  Eveettt! Nihayet o büyük gün. Dünyaya gözlerimi açtım, fakat yolunda gitmeyen bir şeyler var. Halbuki annem hep fısıldardı kalbinden bana. Sen aramıza katıldığında her şey çok daha güzel olacak diye. Ama ben gözlerimi açtım açalı sürekli hastanelerdeyim. Doktorlar yüzüme yüzüme bakıyorlar. Hatta bana tuhaf bir etikette yapıştırdılar. Down’lu diye. Anne ve babamın bu durumdan haberleri yoktu sanırım ki bir garip baktılar bana. Üzüldüm, ağladım ama göz yaşlarımı kimse fark etmedi. Sonra annem beni kucağına aldı. Sıkıca sarıldı. Ne olursa olsun o benim kızım, yavrum dedi. Döndü babama ve o bizim yavrumuz dedi. Eve geldik. Evde başka çocuk yok. Demek ki ailemin ilk çocuğuyum. Daha annemin karnındayken duymuştum. Annem öyle herkesi beğenmezmiş. O sebeple babamla karşılaşması biraz uzun sürmüş. Babamı görür görmez vurulmuş. Sanırım şu aralar 41 yaşında olmalı annem.
Zaman geçiyor. Ben adımlamaya, yürümeye hatta koşmaya başladım.  Anneme mutfakta yardım ediyor, küçük bir tabureye çıkıp bulaşık bile yıkıyordum. Resimlerim bile var. İnanmazsanız gösterebilirim. Başka bir kardeşim olmadı. Ama isterdim bir kardeşimin olmasını. Ona oyunlar öğretirdim.
 Annem ve babamla çok mutluydum. Bana bir çocuktan çok birey muamelesi yapıyorlardı. Kendi yemeğimi kendim yer, tuvaletime kendim giderdim. Hatta bir ara yüzmeyi de öğretecekti babam. Ama 6 yaşıma geldiğimde rutin kontroller için doktora götürmüşlerdi beni. Doktor kan değerlerimde bir farklılık olduğunu hemen hastaneye yatmam gerektiğini söylüyordu aileme. Ben anlamadım önce. Oyun gibi gelmişti. İlk defa evimden farklı bir yerde kalacaktım. Ama annemin yüzü bana çok da iç açıcı gelmedi. Gizli gizli göz yaşlarını akıttığını görmediğimi sanıyor ama yanılıyor. Bir anlam vermeye çalışıyorum tüm bu olan bitene. Çok da uzun sürmüyor süreci kavramam. Lösemiye yakalanmışım. Yani Kan Kanseri. Kurtulmak çok da kolay değilmiş bu hastalıktan. Sürekli elime taktıkları kocaman bir iğneden kan veriyorlar düzenli olarak. Ben epey bir zayıfladım bu dönemde. Ha bugün ha yarın çıkacaktık hastaneden. Ama durum bu kadar kolay atlatılacak bir süreç değilmiş. Babam her gün trombosit denilen bir şeyler arıyor hastane hastane. Çok pahalı. Acaba paramız var mı ki. Onların öğretmen olduklarını biliyordum. Gerçi şuan benimle ilgilenmek için emekli oldular. Ama babam psikolojiyi çok iyi biliyormuş. Annem ara ara anlatırdı bana. Pedegogmuş babam. Annem de matematik öğretmeni. İkisini birbirine çok yakıştırıyorum. Ama babamın yeri ayrı bende  Sonradan duydum ki babam ve annem emekli olduklarında verilen bir miktar toplu parayı da hastaneye yatırmış. Daha çok kan alabilmek için.
6 aydır hastanedeyim. Annem de eve hiç gitmedi. O da zayıfladı. Sanırım artık yeni evimiz burası. Babam akşamları eve gidiyor, arada annem dinlensin diye benimle kaldığı da oluyor. Belli etmiyorum ama çok acı çekiyorum. Yapılan tedaviler beni çok halsiz bırakıyor. Önceleri canım sıkıldığında boyama yapardım. Kağıt keserdim. Artık kalemi tutmakta zorlanıyorum. Makası ise kullanamıyorum zaten.
Hastanede kaldığım süreçte bir dizi ameliyat geçirdim. En ilginç olanından bahsetmek isterim. Yapılan iğneler verilen ilaçlar o kadar ağır gelmiş ki küçük bedenime, safra kesem isyan bayraklarını açmış. Acil ameliyat olmalıyım. Ama kan değerlerim buna müsaade etmiyor. Biraz kan takviyesi biraz da Allah’a olan güvenimizle ameliyata giriyorum. Gözlerimi açtığımda annem baş ucumda. Her şey daha güzel olacak diyor. Ben sadece onun gözlerine bakabiliyorum yanağımdan iki damla göz yaşı akarken. Doktorlar ameliyatın çok başarılı geçtiğini söylüyorlar ama vücudumun verdiği uyarılardan hiç de böyle olmadığını anlıyordum. Size ayıp gelebilir ama bunu söylemek zorundayım. Hepimiz yapıyoruz çünkü. Büyük tuvaletimi yapma zamanım gelmişti. Doktorlar merakla benden çıkacak dışkı rengine ve miktarına bakacaklarmış. Off böylede özelime girilmez ki yahu. Neyse ben elimden geleni yaptım ama sonuç iç açıcı değil. Dışkı rengim olması gereken renkte değildi. Daha açık hatta beyaza yakındı. Sanırım ameliyat sırasında damarlarımda bir sıkıntı oluşmuştu ve doktorlar tekrar ameliyat olmam gerektiğini, tıkanan damarın açılması gerektiğini söylediler. Annem bir hışımla kalktı yerinden, o ana kadar yapılan ne kadar tahlilim varsa kaptığı gibi başhekimin yanında aldı soluğu. Bu kızı ameliyat edersek ölür diye bağırıyordu. Bünyemin zayıf, enzimlerimin çok yükseklerde olduğunu, dermanımın da hiç olmadığını bağıra bağıra söylüyordu. Ameliyata izin yoktu ailemden. Babam bir ara kayboldu yanımızdan. Sonradan öğrendim ki, doktorlar, çaresi yok ameliyat olmalı bu kız derken, gece gündüz kütüphanede kitap karıştırmış babam. Neler yapılabilir bu dünya tatlısı kızım için. Ve gülen gözlerle yanımıza geldi. Bir çözüm bulmuş gibiydi. Annemi eve yolladı hemen. E.’nin yemeği sevdiği ne varsa yap getir, bol bol yemek yemesi lazım dedi. Anlamamıştım. Annem kocaman tencerelerle geldi. Bir annem bir babam sürekli yemek yediriyorlar. Canım acıyor, kusuyorum. Ama durmak yok onlar için. Gece gündüz her daim bir şeyler yediriyorlar bana. Mutlu haberi sabah ben tuvaletimi yapınca aldık. Her şey normale dönmüş ve  sorun ortadan kalkmıştı. Doktorlar bile hayranlıkla babama bakıyorlardı. Bunu nasıl başardığımızı öğrenince şaşkınlıklarını gizleyemediler. Çok acı çektim ama değmişti doğrusu.
19. ay. Hala hastanedeyiz. Doktorlar durumun normal seyrettiğini, artık eve gidebileceğimizi söylediler. Dökülen saçlarım tekrar büyümeye başlamıştı. Evimi, yatağımı en önemlisi Emel’imi özlemiştim. Emel kim mi? En sevdiğim oyuncak bebeğim. Beraber uyurduk her akşam.
Eve geldik. Bir bayram havası.  Annem ve babam gözlerimin içine bakıyorlar. Babam Besleyici ve besin değeri yüksek şahane yemekler yapıyor bana. Kısa sürede ben de annemde kilo almaya başladık. Annem evi olabildiğince steril tutmaya çalışıyor. Malum hastaneden çıktım ama tekrar en ufak bir mikrobik durumda geri dönme olasılığımız vardı. Ve ben bunu hiç istemiyordum. Annem ve babam maske ile dolaştılar evde uzun bir süre. Misafirler de hiç gelmedi bu süreçte.    
Annem artık eğitimden söz ediyordu babama. Bardaktan suyu bile kendim içemez olmuştum. Ellerim titriyordu. Babam iyi bir eğitim kurumu arayışına girdi. İstiyor musun, götürelim mi seni eğitim almaya diye bana soran da olmadı. Onlar kendi kendine bir şeyler ayarlamaya çalışıyor. Bir gün mutlu bir şekilde geldi babam. Aranan kurum bulunmuştu. Hemen eğitimlere başladım. Evden çıkana kadar naz naz naz, ama evden çıktıktan sonra koşar adımlarla gidiyordum öğretmenimin yanına. Bazen o kadar nazımın ayarını kaçırıyordum ki, evden çıkarmak mümkün olmuyordu beni. Haliyle eğitimi iptal ediyordu annem arayarak. Yaklaşık bir yıl sonra eğitim alacağım kuruma gidiyorduk yine. Oturduk ve ders saatimin başlamasını bekledik. O sırada karşı odanın kapısı açıldı ve bir bayan bana doğru gelmeye başladı. Saçlarımı okşadı. Giydiğim eteğe iltifat etti ve en önemlisi gözlerimin içine bakarak söyledi bunları. Çok etkilenmiştim. Ama bir şey söyleyemedim. Malum konuşmam da el becerilerim gibi gerilemişti. Annem de bu bayandan etkilenmiş olmalı ki ertesi gün onunla konuşurken gördüm annemi. Ben de dersten çıktım anneme doğru ilerliyordum. O bayan kalktı ve benim önümde dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerimin içine bakarak dersimin nasıl geçtiğini sordu. Bugün de çok güzel olduğumu söyledi. Ama ben pek pas vermedim ona. Eve gittik. Annem babama o bayandan bahsetti. Ertesi gün için gidip konuşacakmışız. Evimize gelip bana ders verebilir mi diye. Off okula gittiğim yetmiyormuş gibi bir de öğretmen mi gelecek evimize diye geçirdim içimden ve odama çekildim. Elimde bir kalem ve bir bulmaca sayfası. Karaladıkça karaladım. Ta ki ellerim, parmaklarım ağrıyana kadar.
Artık özel bir eğitmenim vardı. Haftada iki gün evimize gelen, inatçı, dediğim dedik, tuhaf bir bayan. Başta çok kızmıştım aileme ama şimdi çok mutluyum.
Derslere başladık. O bir şeyler anlatıyor ama ben cevap veremiyorum. Verdiğim cevabımı da o anlamıyor. Annem arada çevirmenlik yapıyordu bize. Öğretmenim elime boyama kalemi verdi. Tutamadım. Ellerimi elleriyle kavradı, sıcaklığını hissettim. Birlikte çizgiler çizmeye, boyamalar yapmaya başladık güzel şarkılar eşliğinde.
Bir gün öğretmenim derste bana kızdı. Niye kızdı diyecekseniz söyleyeyim hemen. Öğretmenim bana bir şeyler öğretmeye çalışıyordu, bense çok sıkılmıştım. Boya kalemini kaptığım gibi deftere kocaman bir çizik attım. Öğretmenim elimi tuttu. Bunu neden yaptığımı sordu. Ben cevap veremedim. Bu yaptığımın yanlış olduğunu anlatırcasına gözlerimin içine baktı. Çok mahçup olmuştum. Elime silgiyi aldım silmeye çalıştım ama silinmiyordu. Öğretmenim silgiyi elimden aldı yeni bir sayfa açtı defterden. Madem karalama yapmak istiyordum, o zaman o karalamayı bu temiz sayfaya yapmalıymışım. Öğretmenim de bir kalem aldı ve beraber karalamaya başladık. Arada şarkı söylüyor, rekli renkli kalemler kullanıyor ve çok eğleniyorduk.  Sonra elime silgiyi verdi. Hadi sil bakalım dedi. Uğraştım silemedim. Silgiyi kavrayamıyordum. Silgiyi bastıracak gücüm yoktu. Öğretmenim bana yardım etti ve beraber silmeye çalıştık. Çok zorlanmıştım. Demek ki yapılan yanlışları düzeltmek zor olabiliyormuş. Çizdiğimiz karalamaları silmiştik fakat izleri kalmıştı kağıdın üzerinde.
Öğretmenim bana ders vermek için evimize geldiğinde önce annemle uzun uzun konuşuyor. Onun günün nasıl geçtiğini dinliyor, annemde Öğretmenimin günün nasıl geçtiğini soruyor. Bense bu süreçte hiç konuşmadan onları diliyorum. Arada dikkat çekmek için naz yapmıyor değilim. Odama gidip öğretmenimi kovuyorum. Ama o hiç yılmadan ısrarla yanıma gelerek beni dersin başına oturtmayı başarıyor. Bunu nasıl yapıyor bilmiyorum ama kendimi o masanın başında buluyorum. Öğretmenim gittikten sonra annem de bir rahatlama gözlüyorum. Daha bir pozitif sanki. Bu Bayan  ikimizi de iyi gelecek gibi. Babam da öğretmenimle iyi anlaşıyor. Sanki öğretmenim evimizin ikinci çocuğu gibi oldu ama bu durum beni hiç rahatsız etmiyor. Bazen öğretmenim evimizden çıkarken ağlıyorum, onun gitmesini istemiyorum aslında. Keşke o da bizim evde yaşasaydı diyorum bazen. Eminim ki annem de çok mutlu olurdu ve bol bol konuşurlardı.
Aradan 4 yıl geçti. Temmuz ayıydı. Her şeyin yolunda gittiğini düşünüyordu ki, kullandığım ilaçlardan bir kısmı yan etkisini göstermişti. 18 senedir ilaç kullanıyordum ve bir kere bile itiraz etmedim. Ama vücudum benimle aynı şeyleri düşünmemiş olacak ki, epilepsi nöbeti geçirdiğimi fark etti annem. Apar topar hastaneye gittiğimizi hatırlıyorum. Bana hemen serum taktılar. Annem telefonda öğretmenime bana olanları anlatıyordu. Zaten benimle ilgili bir şey olduğunda önce onu haberdar ederdik. Bir süre sonra öğretmenim yanımızdaydı. Tam o sırada yaşadığım epileptik kriz sanırım epey büyük bir krizdi ve öğretmenimin kollarında geçirdim o büyük atağı. 1 saat kadar kasılmalarım devam etmiş. Annem, babam ve öğretmenim beni yalnız bırakmadılar. Kendime geldiğimde onları görmek bana huzur vermiş olacak ki gülümsüyordum. Sonradan öğrendim ki benim yanımdan ayrıldıktan sonra hastane bahçesinde bayılmış öğretmenim. Sanırım beni ilk kez böyle görmesi onu çok etkilemişti. Annem bu yaşananlardan sonra daha farklı bir gözle bakmaya başladı öğretmenime. Yardımsever, özverili ve en önemlisi annemle aynı görüşe sahip olması etkilemişti sanırım annemi.
Aradan 6 yıl geçti. Artık derdimi anlatacak kadar konuşuyorum. Annem ve babam çok mutlu. Öğretmenimle telefonda konuşuyoruz artık. Bana bakışlarından ne anlatmak istediğini anlayabiliyorum. Boyama yapabiliyor, çoğu kavramı bilebiliyorum. 10’a kadar da sayıyor ve tanıyorum. Öğretmenim yardım ederse yazabilirim de. Öğretmenimi çok seviyorum.
Şimdi dilerseniz ben de bir şeyler ekleyeyim;    
N-C.A çifti için şunları söylemeliyim ki; hayata 1-0 yenik başlayan kızlarını bir an olsun yalnız bırakmayan, her daim E.’nin ihtiyaçları için canlarını dişlerine takan, fedakar ve bir o kadar cefakar bir ebeveyn. E.’nin babası bu yorucu ve uzun süreçte kızını ve eşini yalnız bırakmamış ve her daim yanlarında olmuştur.
Gel zaman git zaman… E. şuan 20 yaşında. Atlara karşı inanılmaz bir sevgiyle bağlı. Atın üstündeyken yaşadığı mutluluğu kelimelerle ifade edemem. Gözlerindeki o pırıltı her şeyi anlatıyor zaten. Büyüyüp serpildi diyemeyeceğim ancak olgunlaştı, konuşmaları akıcı ve 5-6 kelimelik cümlelerden oluşmaya başladı. Aradan geçen 6 yılda aldığı eğitimler, anne ve babasının özverisi, E.’nin gözlerinin içine bakışları, onun daha da ileri gitmesine zemin hazırladı. Anne hala alacağı eğitim saatlerini nasıl arttırabilirimi düşünmekte. Anne ve babası da eğitimci olan E.’yi çok şanslı buluyorum. Eğitime erken yaşta başlaması bir avantajdı E. için. Sona yaklaşırken şunları belirtmek isterim;
Özellikle özel çocuklarımızın babaları, çocukla ve anne ile kaliteli zaman geçirmelidir. Bu durum çocuğun daha hızlı ilerlemesine yardımcı olacaktır. Beraberce düzenlenen etkinlikler, yapılacak geziler, edinilecek deneyimler bu çocuklara faydalı olacaktır.
Mümkün olan en fazla eğitimi vermeye çalışın çocuğunuza. Eğitimin faydaları hemen gözlenemeyebilir. Çocuğunuzun hemen değişmesini beklemeyin.  Fakat unutmayın ki, eğitim uzun vadede geri dönüşü olacak bir faaliyettir çocuklar için. Onu sevin, birey gibi davranın ve en önemlisi onu benimseyip hayatınıza alın.
Çocuğunuzun sosyal etkinliklerini arttırın. Parka sık sık götürün. Kendi yaşıtları ile bir arada olması için zaman ve fırsat yaratın. El becerilerini geliştirici faaliyetlere yönlendirin.
Kıssadan hisse… Özel çocuklar yaşamımızın her daim içinde. Onları görmezden gelmek yerine, neler yapılabiliri düşünmeliyiz. Onlarında yaşantıları var, ihtiyaçları var, sevmeye ve sevilmeye ihtiyaçları var.    

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1236.0

KADINLARLA DANS EDEN ERKEK : ANNESİNİN OĞLU BABASIZ ERKEKLER


 iletişim: uzaktankumandanhimo@mynet.com


Bir cok insan tanidim ve onlara ait hayatlari onlarin bile gormedigi sekillerde anlama firsatim oldu. Beni bunu yapmaya zorlayan nedenleri gormemek adina bu kesfimi daha ileri seviyeye tasiyarak, surdurmeye devam ettim. Insanlarin yasayislariyla ilgili kendimce yaptigim degerlendirmelerle yetinmeyip, ic  dunyalarinda yolculuga cikmak istiyordum. Aslinda bu yolculugu kendi icimde yapmak isteyisimi baskalarina yansitiyor ve onlarin ic dunyalarinda gezmeye calisiyordum. Bu bakimdan insanlarin sorunlarini cozebilecegime inandirmistim kendimi ve bu yolda hakli ciktigim bir cok sorunla yuzlestim. Yuzlestigimi soyluyorum cunku onlari bu sorunlarla yuzlestiremezdim. Onlarin sorunlarini dinleyisim ve bu sorunlarin bende nasil tasavvur ettigini anlamamsa, kendimle ilgili sorunlarla yuzlesmemi sagliyordu. Bir bakima butun insanligin sorunu benimde sorunum oluyor ama bunu cozmeye calisirken yalniz kaliyordum.

Bir erkek olarak kendimi erkek gibi hissedememenin faturasini kadinlara kestigim zamanlar hissettigim alcakligi surduremeyecegimi gormek, bu hayatta yapmamam gereken eylemleri anlamam acisindan buyuk bir hamleydi. Alcak biri gibi hissetmek ne demek dendiginde acikcasi bu tur duygularin karsiligi hala daha yok. Sadece bunlari yazarken kendimi dogru aktarabilmek adina sectigim bir kelimeden ibaret. Bu tur duygulari tasiyamadigim gibi anlamaktada gucluk cekiyordum. Gercekten sevmek, nefret duymak, onur duymak, gurur duymak bu duygularin ne oldugunu hicbir zaman ogrenemedim. Bu anlamda etrafimda gordugum insanlarin kendilerini duygu anlaminda tarif ederken kullandiklari bu halleride bir turlu gercekci bulamiyordum. Birini sinirli gordugum zaman onun gercekten neye sinir oldugunu ve onu sinirli yapan nedenleri gercek anlamda bildigini hicbir zaman dusunmedim. Herkesin ve herseyin sahte bir yasanti surdurdugunu dusundugum donemler olsada bu dusunceyle yasayacak kadar guclu olmadigim icin surdurdugum suni hayatim, bana gercek olmayan bir suru duygu tattirdi.

Bir kiz vardi hayatimda ve bu kiz beni ilk gordugunde soyle demisti; kapidan iceri girdigini gordugumde, hayatimi degistirecegini dusundum, bu lafi ilk duydugumda hissettigim sey cehennem olan hayatimin tamamen degiseceginin ilk ve tek gercek cumlesiydi. Bu kizin pesinden suruklenerek gittigim yasantimda hissettigim aci, huzun, keder ve umutsuzluk diye aktarmaya calistigim bu hissiyatin tumu, bir kac kelimeye sigamiyacak kadar ve karsiligi olamayacak kadar buyuktu. Benimle cinsel fantezilerini gideren bu kiz, bir baskasiylada duygusal bir iliski yasiyordu. Bu gercegi kabul etmemek adina kokusunu hatirlar ve herseyi unuturdum. Ancak onun yaninda nefes aldigimi ve yasayabildigimi hissediyor ve onunla hayatimi surdurebilecegime inaniyordum. Ona karsi gelistirdigim duygulardan kopmak adina hicbirsey yapamiyor ve onu kazanmak adina elimden gelen herseyi yapiyordum. Gercekten istedigim seyin bu olduguna inanmistim bir kere, ve bu ugurda kendimi yok etmeye baslamistim. Herkesin ve herseyin yaninda silik hissettigimde onu aklima getirir, daha sonra burnuma kokusu gelir ve ben tekrardan canlanirdim. Fakat tum bunlarin yaninda onunla beraberkende aslinda silik bir adamdim, ama bunu goremiyecek kadarda kendimden uzaktaydim. Beni elestirdiginde, bana kizdiginda yada farkli turde soylemlerle karsima ciktiginda soyleyeceklerim olsa bile bunlari asla soylemez ve korku dolu tek kisilik hayatima geri donerdim.
Bir gun sehir disina cikmisti ve bunun sebebi de duygusal iliskisini surdurdugu kimseyle birlikte olmak icin gitmisti. Aksam geri donecekti ve ben onu almaya gidicektim fakat gelmesine az bir sure kala ona ulasamiyordum ve bu durum beni cilgina cevirmisti. Haber aldigimda buraya geri donmus ve oldukca sarhostu. Bu sarhoslugun ne anlama geldigini cok iyi biliyor olmama ragmen bunuda dusunmemeye calistim. Herseye ragmen ona yinede kizamadim ve evine kadar biraktim. Fakat bu olayla birlikte artik icimde biriken ofkenin sadece bana zarar verdigini ve ona yansimasi olarakta sevgi olarak gozukmesi artik surdurmekte zorlandigim birseye donusmustu.

Tum bunlar gerceklesirken artik ona karsi besledigim sevginin yaninda birde nefret gelistiriyordum. Fakat bu nefreti ona gosterirsem kacacagini bildigim icin kendime ve etrafimda, bana yakin olan baska kimselere gostermek zorunda kaliyordum.Her konuda benden daha donanimliydi ama bir eksigi vardi oda buldugunu sandigi seylerin hicbiriyle yetinemeyen ben, ayni zamanda hicbir kalibada giremiyordum. Iste bu kisim onun eksik tarafiydi ve inandigini sandigi seyleri koru korune savunuyor ama yinede bunlarla tatmin olamiyordu. Ben ise sadece onun var olmasiyla bile tatmin olabiliyordum. Aramizdaki bu fark daha sonrasinda butun yasantimizda da surmeye devam etti. Bu karsiliksiz sevgim vucut bulmaya calisiyor ama surekli parcalara ayiriliyor ve butun enerjimi bu parcalari toplayip bir araya getirmeye calisarak harciyordum.

Kendimi ondan ayirmayi bir turlu basaramadigim gibi, duygusal iliskisinin ileriye tasinmasiyla bana hayatinda yeri olmadigimi ve bunu surdurmek istemedigini soyledigi gun hissettiklerimi bir gun kelimelere dokebilecegime inaniyorum. Bu duyduklarim karsisinda ondan intikam alma dusuncesi bile korkunc geliyordu cunku ona zarar vermis olurdum ve bunu ona yapmaya hakkim yoktu. Artik burada ki yasam benim icin bitmisti ve buradan gitmeye karar vermistim. Gidecegim gune kadar onu arayamadim cunku rahatsiz etmek istemiyordum ama buradan ayrilmadan, ucaga binmeden once yine onu aradim ve buradan gidecegimi soyledim. Onunla konustugum an'da bile butun vucudum bosalmis ve yine kokusu burnumda geziniyordu.

Yeni bir hayata baslamak icin ciktigim bu yolda beni takip eden bu koku anilarimi  canli tutuyor ve hicbirseyi duzeltmiyordu. Orada yapmam gereken bir cok sey varken ben, oturup onu dusunuyor ve onu tekrardan kazanacagimin hayallerini kuruyordum. Bu cikmazdan kurtulmak icin turlu turlu yollar denesemde kendimi kontrol edemiyor ve yine onunla ilgili hayaller kurmaktan kendimi alamiyordum. Bu surecte kullandigim alkol ve uyusturucunun dozu her gecen gun artiyor ama yasadigim aciyi kesinlikle azaltmiyordu. Arkamda birakacagimi dusundugum sorunlar beni birakmadigi gibi baska sorunlarinda sebebi olarak yasantimi oldukca kotu bir hale getirmisti. Artik orada daha fazla kalamayacagimi anlamis ve aileme haber vermeden cok uzak bir ulkeye gitmeyi, orada kalacagim, calisacagim ve okumaya devam edebilecegim yerleri bulmus ve yasantima bu sekilde devam etmeye karar vermistim. Fakat hicbirseyi dogru yapamadigim gibi bunu da yapamayip basarisizligimla travmalarla dolu evimde buldum kendimi.

Geri dondugumde zorluklarla dolu hayatim artik daha zor bir hal almis ve cikis yolu bulamayan ben, en gercek haliyle aciyi tatmaya baslamistim. Bu aci ne ask acisi ne birinin sizi uzmesinin yarattigi bir aci nede baska birseye benzer. Bu aci, acinin kendisi oluyor ve onunla yasamaya basladiginiz zaman artik birseyler ogrenmeye basliyorsunuz. Bu aciyi cekmemek icin turlu turlu yollara girsemde, bu seferde karsima baskalarinin hayatlarinda baska yollarda kimselerin mucadele etmek istemedigi aci, yine beni buluyordu.

Buraya dondukten sonra bir kiz arkadas edinmistim ve gercek anlamda sevemesemde onu bir sekilde sevdigimi ve guzel bir iliski yurutebilecegimi dusunuyordum. Yurtdisindan tatil icin geldigim bir gun onunla bulusmus ve icmeye gitmistik. Uzun bir muhabbetten sonra  baya sarhos olmustuk ve kendimizi bir anda opusurken bulduk. Bardan cikip evine gidene kadarki guzergahimizda bulunan sokak ve caddelerin tumunde opusmeye devam ettik. Hatta istiklal caddesinde beni insaat icin dis tarafi tahtalarla kapli bir yere itip yine opusuyorduk ve kimse umrumuzda degildi. Evine kadar biraktiktan sonra bir arkadasimla karsilasmistim. Bana boynuma ne oldugunu sordugunda anlayamadim ve ne olmus diye sordum. O da bana; dostum boynun mosmor olmus' dediginde sasirdim ve etrafta bir ayna aradim. Bir de baktim ki kocaman bir morlukla geziyormusum. Kendimi cok kotu hissetsemde bulusmam gereken baska arkadaslarimin yanina dogru yola ciktim. Bir kac kiz arkadasimla bulustuktan sonra boynumdaki morlugu gorduklerinde hemen fondotenlerini cikarip makyaja baslamislardi ve gelir gelmez boyle birseye nasil karistigimi anlayamadiklarini soylerek gulusuyorlardi. Makyaj tamamlandiktan sonra yeni kizlarin oldugu mekanlara dogru yola cikmaya hazirdim. Guzel ve luks bir yere gitmistik ve herkes yine sarhos bir sekilde egleniyordu. Bense bir kac saat oncesinde vakit gecirdigim kizi dusunuyor ama ne yapmam gerektigini anlayamiyordum. Olayi dusunmemeye calisip, bulundugum yerin tadini cikarmaya karar verdim. Bir suru kadinla gozgoze geliyor ama uzun zamandir ulkede olmayisimin sebebiyle birazda yabancilik hissediyordum. O gece daha fazla macera yasamamaya karar verdim ve evin yolunu tuttum. Ertesi gun oldugunda bir onceki gun sokaklarda opustugum kizla tekrardan bir bulusma ayarladim. Bir sevgilisi oldugundan bahsetmisti bir onceki gun ama opustugumuz sirada aramizda kimse olmadigina emindim. Erkek arkadasina butun herseyi anlattigini ve onu affettigini soylemisti. Boyle olmasina sevinmistim cunku arkamda birde boyle birsey birakmak istemiyordum. Tum bu konusmalardan sonra onunla gezmeye basladik ve bir kitapciya girmistik. Bu sirada nedenini bilmedigim bir sekilde elini tuttum ve oda buna karsilik elimi kavradi ve o sekilde gezmeye devam ettik. Aramizda bir cekim vardi ama bunu birseye donusturecek zamanimiz olmadigi icin ayrildik.


Ulkeye temelli dondukten sonra  onunla ilk bulusmamizda sevgili olmustuk fakat onunda henuz bitmemis bir iliskisi vardi ve bunu bitirirken yanibasimdaydi. Benim yuzumden bir iliskisi bitiyordu ve tuhaf hisler icindeydim ama bunu dusunecek durumda hic degildim. Benden bir kac yas kucuk olmakla birlikte bana gore fazla cocuksuydu ve buyutecek bir cocuk almistim yanima. Okuyordu ve derslerinde oldukca basariliydi ama mutlu olmak icin disariya bagimliydi. Bu yuzden bana yapisik bir iliski icindeydi ve bundan oturu cok yorulsamda bir sekilde ona yardimci olabilecegime inanmistim. Benim gibi sorunlarini cozemeyen insanlar baskalarinin sorunlarini cozerek kendini iyi hissettirmeye calisir. Bende hic yapmadigim seyleri sadece dogru tahlil ettigime inandigim sekilde ona aktarir ve kendiside bunlari yapmaya calisirdi. Pek basarili oldugunu soyleyemesemde bir parcasinin beni anladigini dusunurdum. Onunla gelisen dialogumuzda ilginc seyler duyuyordum. Lisedeyken lezbiyen bir iliskisi oldugundan bahsetmisti ve ilgiyle dinlemistim onu. Konuyu biraz daha actikca aralarindaki iliski duygusal boyuta tasinmis ve en sonunda birbirlerinden nefret ederek iliskilerine nokta koymuslardi.
Bir gece kulubune gitmistik ve yanimizdada okuldan escinsel bir arkadasi vardi. Bu gece kulubune gitmeden once cok icmistik ve sarhostuk oraya girdigimizde muzikle beraber ortama hemen isinmistik. Yanimiza bir kac kisi geldi ve bir sekilde muhabbete baslamistik. Bu kimselerin ikisi lezbiyen digeriyse escinseldi. Muhabbetimize devam ediyor bir yandanda dans ediyorduk. Bir ara tuvalete gitmek icin yanlarinda ayrildim ve oraya vardigimda bir kac erkegin bana oldukca tuhaf baktiklarina sahit oldum. Bunu ustelemedim ve tuvalete girdim. Tam ciktigim sirada bir tane kizla anlik bir bakismamiz oldu ve sarhos olan bu kiz bana dogru sokuldu. Onunla opusmemek icin direndim ve sonrasinda gitmem gerektigini soyleyip yanindan ayrildim. Kiz arkadasimi aramaya basladim fakat bulamiyordum. Kalabaligi iyice aradiktan sonra birde baktim ki lezbiyen olan kizlardan biriyle atesli bir sekilde opusuyorlardi. Escinsel arkadasimizsa bana saskinlikla bakiyordu ve bende ne yapmam gerekiyor diye dusunurken, tuvalette bana sokulan kiz aklima geldi. Hemen onu aramaya basladim ve buldugum an arkadaslarinin yanindan alip dudaklarina yapistim. Bir sure opustuk ve sonrasinda bu yaptigimin dogru olmadigi hissi agir basarak yine ayrildim. Kiz arkadasimin yanina gittigimde atesli bir sekilde dansina ve opusmesine devam ediyordu ama bunu surdurmesine daha fazla izin veremezdim. Hemen onu ayirdim ve sonrasinda disariya cikardim ama o kadar sarhostu ki ilk durdugumuz yerde yigilmisti.
Onunla olan iliskimizin icinde cinselligin yeri oldukca buyuktu ve sokaklarda her yerde bunu gerceklestirebilecek potansiyelimiz vardi. Onun boyle olusu bir yandan kafamda soru isaretleri olustursada pek dusunmemeye calisir ve heyecanimi yasamaya calisirdim. Onunla aramizdaki cinsellik gelistikce farkli istekleri ortaya cikmaya baslamisti. Bir sevismemizde kendinden gecmis ve baba diye inliyordu. O an beynimden vurulmusa donmustum ve baba demesinden oturu tiksinmistim. Fakat bir sure sonra bu aramizdaki bir oyuna donusmustu ve ben babasi oluyor o da kucuk kizim oluyordu. Babasiyla ciddi sorunlari oldugunu dusunuyordum ve ondan pek fazla bahsetmiyordu. Genellikle annesinin kotu biri oldugundan dem vurur, babasini anlatirkende onunla ovunurdu. Babasiyla olan iliskinin uzerine bir sure dusunmustum ve zamaninda bir taciz olup olmadigini merak ediyordum. Ona bunu sordugumda net bir cevap vermiyordu yada hatirlamiyorum oyle birsey diyordu. Ben babasinin taciz ettigini dusunuyordum cunku bu onun lezbiyen iliskisini aciklayan en iyi delildi.
Onunla iliskimizde az ama buyuk kavgalar ederdik ve ben bu kavgalarin sonunda ayrilirdim. O ise bu olanlardan sonra agir bir depresyona girerdi ve bende buna uzulur yine iliskimize devam ederdik. Bu ayrilip barismalarin sonundaysa iliskimiz oldukca kotu bir sekilde bitmisti. Ayrilmamiza yakin bir zamanda etrafimizda gezen arkadas gorunumlu kimselerin ona arkadasca yaklasmadiklarini anlatmaya calissamda bunun kiskanclik oldugunu dusunup mutlu olmaya calisirdi. Yine boyle bir kimseyle bende sonra iliskine devam etti. Iliskimin bitecegini hissettigim siralarda benden ayrilacak olmasi son derece uzmus ve lise zamanlarimda yasadigim urtiker hastaligini tetiklemisti. Ilac almadan kesinlikle rahat olmuyor ve vucudumun kabardigini anladigim anlarda oldukca geriliyor ve sinirli birine donusuyordum. Her yerim sisiyordu ozellikle dudagim sistiginde maymuna benziyor ve insan icine cikamiyordum. Kendimi odaya kapatir kimsenin beni gormemesini saglardim. Annem babam bunun bir allerji olduguna o kadar inaniyorlardi ki bir sorunum olabilecegi akillarina bile gelmemisti. Gercekten bir sorunum vardi ve bu ne kiz arkadasim ne de baska birseydi. Bu benim basarisizligim, ezikligim ve yalanci biri olusumun icimde sebep oldugu yaralardi. Artik disari cikmak istiyorlardi ve bunun adida urtikerdi.
Annem her zaman benim yanimda gozuken ama inisiyatif almaya geldiginde en uzagimda olan insandi. Onunla yakin olma cabalarimi zaten bir kenara birakmisken artik nefret etmeye baslamistim. Sadece ihtiyacim olani alir ve sonrasinda adini bile duymak istemezdim. Bana her zaman ikinci sinif bir muamele yapar ve ancak bu yapilanlara cok uzuldugumu gosterdigimde bana olan tavri bir sure degisirdi.
Ayrilik depresyonu yasarken bir arkadasimin sevdigi ama birlikte olmadigi bir kiza yabanci dil dersi vermeye baslamistim. Bu kadin benden yasca oldukca buyuktu ve derslere giderken karsimdaki bu insana karsi birsey gelistirmemeye oldukca ozen gosteriyordum. Bundan oturu onunla derslerimizden once bulustugumuzda bile tokalasmiyor ve dersi anlattiktan sonra hemen yanindan ayriliyordum. Bu kadinla derslerimizi yaparken onu seven adamda derslerimize katilir fakat daha cok yaptigimiz dersi bozardi. Bu sekilde olmayacagini anladigimiz icin onu bunun disinda tutmaya karar vermistik. Derslerimize devam ederken durusumu hicbir sekilde bozmuyor ve ciddiyetle yapmaya calisiyordum. Fakat birgun dersimizde elim yanlislikla onun eline degdiginde bana attigi bakisla butun duygularini anlamistim. Birseyler fark ediyor ama buna kayitsiz kalmaya calisiyordum. Tum bu olanlardan sonra ayni haftasonu gece icin disari cikmak uzere anlastik. Disarida bulustuktan sonra birseyler icmek icin gittigimiz mekanda bir sure sonra el ele tutusmaya basladik. Bana acilmak istiyor fakat bunu onun yerine benim yapmam gerekiyordu. Herhangi bir kimseye duygularimi anlatmakta oldukca zorlanirken onunla bunu yapmakta hic zorlanmamistim. Bir sure sonra oradan ayrilip evine gittik ve aramizdaki iliskinin cogunlugunun cinsellik oldugu bir iliskim daha baslamisti. Aramizdaki cinsel cekim korkunc bir seviyedeydi ve bunu surekli tekrar ediyorduk. Kendisi evliligini bitireli 1 yil bile olmamisken ben hayatindaki ikinci adamdim ve kendisi surekli olarak anti depresanlar kullaniyordu. Onlari birakmasi icin mucadele etmistim ve bir sure sonra birakmisti.


Herseyin harika gittigini sanarken anti depresanlar yuzunden umursamadan yasadigi sure icinde yaptigi harcamalardan oturu ciddi bir borcun icine girmisti ve tek yasadigi evinden ailesinin evine gitmek zorunda kalmisti. Tum bunlarin yaninda dogum gunumde birde hamile oldugunu ogrendigimdeyse hayatimin en buyuk sokunu yasamistim. Benden yasca oldukca buyuktu ve ciddi bir bunalimin icindeydi ve bu durumu duzelticek kadar guclu degildim. Ama guclu olmak zorundaydim, bu yuzden ona her ne olursa olsun yaninda olacagima dair soz verip, ne gerekiyorsa yapacagimi soyledim. Gercekten dogurmak isteyip istemedigini sordugumda cevabina emin olsada bunu soylemek icin biraz dusunmeye calisti. Fakat bunlar olurken bana karsi ciddi bir kopukluk yasiyordu ama ben pes etmemeye kendime soz vermis ve elimden geleni yapmaya calisiyordum. Beni gormek istemiyor, sesime bile katlanamiyordu. Yine de bunlarin sebebinin yasadigi cokuntuden oldugunu ona anlatmaya calisip yaninda oldugunu soyleyerek onu ikna etmeyi basardiysamda iliskimizin seyri hicte iyi gitmiyordu. Kurtaj yapilmasi icin gun almistik ve o zamanda yanindaydim cunku kendisini kotu hissetmesine razi olamazdim. Bunu bir ameliyatmiscasina dusunmesini istiyordum ve tum cabalarim sonuc vererek ona daha iyi hissetmesine yardimci oldum. Iliskimiz bir sure daha devam ettiysede aramizda yine sorunlar cikiyordu ve ayrilip tekrardan birlestiysekte artik surduremiyecegimi fark edip, iliskiyi noktalamistim.
Tum bu yasadiklarimin icinde yine o kokunun sahibi insanla kontagim devam ediyordu ve hicbir sekilde kopamiyor, bunu surdurmek adina oldukca caba harciyordum. Onunla bir daha sevgili boyutunda bir iliskim olmiyacagini biliyordum ve zaten oyle bir iliskide istemiyordum. Sadece benim yanimda oldugunu bilmek bile bana iyi hissettiriyordu. Ne zaman iliskilerimde bir sorun yasasam solugu onun yaninda alir ve orada olmanin mutluluguyla sorunlarimi unuturdum.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1232.0