20 Mart 2013 Çarşamba

MY CHILD BENİM ÇOCUĞUM: KESKİN BAKIŞLI ANNELER ve SİNMİŞ BABALARIN ÇOCUKLARI


Benim Çocuğum. Son zamanların en çok konuşulan konularından olan eşcinsellikten yola çıkılarak yapılmış bir belgesel. Eşcinsel bireylerin anne babaları ile yapılan röportajlar ve LİSTAG’ın hikayesi de anlatılıyor bu filmde. Çocukları eşcinsel olan ailelerin kurduğu bir dernek LİSTAG. Mecliste cinsel yönelimi farklı olanlara eşitlik isteyecek konuşmalar yapan annelerin ön planda olduğu bir oluşum.
  Türkiye’de çocuk büyütmede hep anneler daha fazla konuşur, hayatlarında çocuklarından başka birisi yer almaz belli bir zamandan sonra. Yemekte, misafirlikte hep çocuklarından bahsederler. Filmde de aynı durum söz konusu. Söz yine annelerde, 2 tane de baba  görünüyor, fakat çekingen, ürkek tavırlarla, zorla gelmişler o filme gibi bir halleri var. Anneler ise gözlerinden ateş saçarak, sert ifadelerle kadınlıktan yoksun halleriyle anlatıyorlar hikayelerini. Anlatırken öyle bakışları var ki sizi rahatsız edecek derecede sert, kaşlar hep yukarıda. Klasik cümleler peşi sıra gelmeye başlıyor. ‘Kızımız hiç küpe takmak istemedi, elbise giydiremedik, oğlumuz kız gibi oynuyordu, ben de onu dövdüm, erkek gibi ol dedim, anaokuluna başladığı günün ardından psikolog çağırdı, kızlarla oynamıyor dedi..’. Daha çocukken belirtiler görülmeye başlamış. Tabi bunu gören anneler daha da çok yapışmışlar çocuklara, aman baban bilmesin ben bileyim, ben cezanı keseyim, aman Allah’a ben yalvarayım yakarayım derdine düşmüşler ve bu durum iyice ayyuka çıkana kadar böyle davranmayı sürdürmüşler. Ergenliğe doğru da belirtiler artarak devam etmiş. Artık sevgili oğulları, sevgili kızları zannettikleri cinsiyette değillermiş söylediklerine göre. Bu süreçte psikiyatristlere gidilmiş, çocuklarının ruh hastası olduğunu düşünmüşler ve psikiyatristlerin uydurma tanımlaması olan bu doğal bir durum, yapacak bir şey yok, sizin yetiştirme tarzınızda hiçbir sorun yok yalanına inanmışlar. O kadar inanmışlar ki, kabullenmekten başka çare yok, ne yapayım oğlum oldu kız çocuğu diyerekten erkek çocuğunun sutyenini kendisi bağlamış annelerden biri. Zaten kocası manen ortada olmayan bir kadın için bir de çocuğunu hele ki erkek çocuğunu kaybetmek ikinci yıkım olurdur tabi. Babalar bu zamanlarda neredeler doğrusu pek anlayamadım filmde. İş işten geçip çocuklar ben eşcinsel oldum dedikten sonra ortaya çıkıyorlar. Sözde ‘modern ve demokratik’ olmaya çalışan bir toplum olmaya çalıştığımız için de beraber oturmuşlar, konuşmalar yapmışlar. Konuşmalarda sen bizim çocuğumuzsun, biz hep seni seveceğiz tipinde sevgi bombardırmanları, ağlamalar yaşanmış. Belki de hayatları boyunca gösteremedikleri sağlıklı sevgi ve ilgiyi o konuşmalarda, itiraflar sırasında gösterdiklerini sandılar çocuklarına. Yani bir çeşit vicdan rahatlatmaydı bu onlar için. Çocuklarının eşcinselliğini kabullenince dünyanın en iyi anne ve babası olduklarına inandılar belki de kendince. Biz çocuğumuzu her şeyiyle kabulleniyoruz inancını benimsediler. Çocuklarını kaybetmemek için de kabullenmeye karar vermişler diyebiliriz. Artık benim bir oğlum değil kızım var, ya da benim artık bir kızım değil oğlum var diyerek hayatlarına devam etmeye karar vermişler. Tabi bir de işin aile büyüklerine söylenme kısmı var. Anneannelerin bazıları, aileleri ilgisizlikle suçlamış veya kesin baba tarafında var böyle bir şey, bizim tarafta yok diyerek tepki göstermişler. Daha sonra onlar da kabullenme sürecine başlamışlar. Eşcinsel çocuklar bunu artık daha rahat yaşamaya başlamışlar. Annelerini eşcinsel arkadaşlarının anneleriyle tanıştırınca, bu kaynaşan anneler, kısır günü buluşmaları tadında geçen toplantıları rahat yapacakları bir dernek kurmaya karar vermişler. Derneğin üye sayısı fazla, giderek de artıyor. Amaç eşcinsel çocukları olan aileler bir araya gelsin, bu konu giderek daha da normalleştirilsin.
 Masum bir amaca hizmet ettiği gözükse de benim düşüncem homoseksüelliğin toplumda giderek pompalanması, bu tercih, biyolojik durum istediğiniz gibi yaşayın mesajı vermek. Peki kim neye bu kadar kolay karar veriyor, kaç tane ruh sağlığı hizmeti veren kişi eşcinsel danışanını, hastasını kabul edebiliyor hiç önyargısı olmadan. Bir yandan pompalanan bir zihniyet, bir yanda bu doğal bir şey yaşamanıza bakın deyip sizi geri yollayan bir psikiyatrist. Bunlar çelişkili durumlar gibi geliyor bana. Bir diğeri de eşcinsel yönelimleri olan kişilerin hepsinin ailesinde belli dengesizliklerin olması, anne baba figürlerinin, rollerinin karışmış olması tesadüf olamaz. Bu çok basit bir denklem bir evde iki kişi pantolon giyiyorsa, 2 kişi erkek rolüne sahipse o evde yaşayan erkek çocuğu erkeksi özelliklerini yaşama konusunda sıkıntı çekecektir. Aynı şekilde babası çok pasif olan bir kız çocuğunun da kafasında hiçbir zaman güçlü erkek, kahraman baba imajı olmayacaktır. Ve bu tip anne babalara sahip olan bir kişinin kendi cinsiyetini özümseyememişken başka bir cinse geçişi oldukça olağandır.
 Filmdeki anneler ve bu derneğe akıl hocalığı yapan psikiyatrist kadınların da yüzlerinde öyle bir ifade vardı ki bir şeylerin hesabını soruyor, intikamlarını alıyorlardı. En çok kocalarından aldıklarına eminim zaten bunu. LGBT Onur yürüyüşü için pankart hazırlarken eşlerden biri annenim yanındayım pankartını hazırlıyorken, bir annenin neden hep anne, aa bu sefer de baba yaz diye haykırması unutmadığım bir sahneydi. Bitmemiş dertleri var erkeklerle, sanki hem bir erkek olmak istiyorlar, hem de istemiyorlar gibi bir ruh halindeler. Birçoğunun şişman olması da gözden kaçmayacak bir ayrıntı. Vücut algılarının, güzellik algılarının çok olumlu olduğunu zannetmiyorum. Kendileri daha kadın olmadıkları için de çocuklarındaki eşcinsel eğilimlerin görülmesi hiç de şaşırılacak bir sonuç değil.
 Eşcinsellik, transseksüellik, gaylik, lezbiyenlik bir cinsel kimlik karmaşasıdır. Bilimsel olarak her kadının içinde bir erkek ve her erkeğin içinde bir kadın vardır. Eşcinsel bireyler de iki cinsel kimliği yaşamada da problemler yaşanıyor diyebiliriz. Ama sonuçta doğduğumuz cinsiyetimiz neyse yine onun özelliklerini taşıyoruz. Bugün cinsiyet değiştirme operasyonlarında 2 yıl ruhsal, tıbbi muayeneden geçip gerçek cinsiyetine dönmek isteyen bireyler de var. Maalesef ki homoseksüelliği kabul ettirme misyonu öylesine arttı ki ne kadınlar kadın, ne erkekler erkek, ne anneler anne, ne babalar baba olmanın keyfini sürebiliyorlar.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1267.0

2 yorum:

  1. Hı hı tabi canım bir de bilimsel diyor kıyamam ya :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. EŞCİNSEL İDEOLOJİ ve EŞCİNSEL LOBİ: MEDYANIN EŞCİNSELLİK POLİTİKASI

      " BDP'nin oy oranı % 7-8 olduğunu düşünürsek; güneydoğu (kürt) sorunu çözümlendiğinde takdirde; Türkiye'nin gündemini işgal edecek yeni konu
      " eşcinsellik sorunu " olacaktır. Türkiye'de eşcinsel-lezbiyen birey sayısı % 5-10 arasındadır. "

      Ülke Tv'de Ersoy Dede'nin sunuculuğunu yaptığı Bıçak Sırtı programında eşcinselliğin tartışılması idi. Programa Ali Rıza Demircan, Barbaros Sansal gibi isimler katılmıştı. İşte yine sürekli eleştirdiğim iki taraf bir aradaydı. Barbaros Şansal eşcinsel haklarından başka bir şey konuşmuyor, Ali Rıza Demircan eşcinselliğin günah olduğundan başka birşey söylemiyordu. Yine kısır bir tartışmaydı, çözüme dair bir şey yoktu. İşte bu yüzden Ersoy Dede'ye ulaşıp konuyu anlatmaya çalıştık. Bu işin böyle çözülmeyeceğini, tedavinin gündeme gelmesi gerektiğini söylemeye uğraştık. Hüseyin Bey'in mücadelesiyle yakından ilgili olan gazeteci İklim Bayraktar, Ersoy Dede'ye ulaşıp konuyla ilgili program ayarlamaya çalıştı. Programa Hüseyin Bey ve İklim Hanım katılıp eşcinselliğin tedavisinin olduğunu anlatacaklardı. İklim Bayraktar ve Hüseyin Kaçın'ın tanışması iki seneden fazla olmuş ve İklim Iklim Ayfer Bayraktar
      o zamandan beri eşcinsellik meselesiyle ilgileniyormuş. Konuyla ilgili detaylı araştırmaları olmuş. Danışanlarla görüşmüş, yaşadıklarını dinlemiş. Şimdi bu programda, ekranlarda doğru düzgün konuşulmamış olan eşcinsel terapiyi konuşacaklardı.

      İlerleyen günlerde "a haber" kanalındaki Mehmet Ali Önel'in sunduğu Deşifre programında eşcinsellik konuşulmuş. İşin açığı programı izlemedim. Konukları, programın seyrini filan tam bilmiyorum ama bizim savunduklarımıza uygun bir program olmuş bildiğim kadarıyla. Ne varki; programa katılanların konu hakkında yeterince bilgisi olmadığı ve hazırlıksız çıktıkları için doyurucu olmamış. Bu yüzden Ülke Tv'deki Bıçak Sırtı programı için yaptığımız gibi Deşifre programına da mailler atıp derdimizi anlatmaya uğraştık. Bir arkadaşımıza Mehmet Ali Önel'den cevap gelmiş. Kendisi yapılan propagandadan rahatsızmış ve tedavinin olduğuna inanıyormuş. Gayet olumlu bir cevaptı. Bir program ümidi doğdu ama çabuk söndü. İlerleyen günlerde, önceki program için çok tepki aldıklarını, bu yüzden konuyu programa taşımamaya karar verdiklerini söylemişler. Evet; alıştık artık.

      Bizim dindarlara eşcinselliğin dini olmadığını, kişinin elinde olmayan bir durum olup eşcinsellerin yarısının dindar olduğunu o kadar anlatmaya çalışıyoruz ama nafile.. İşte örnek ortada. Bir ara İran cumhurbaşkanı "Bizim ülkemizde ABD'deki gibi eşcinseller yok" demişti. Halbuki asla doğru değil. Konu hakkında detaylı araştırma yapmanıza gerek yok, herkesin malumu zaten. Bu örnekte olduğu gibi, dindarlar kendi içlerinde de eşcinseller olabileceğini bir türlü kabullenmek istemiyorlar. Soruna çözüm bulmak yerine halının altına süpürüyorlar, sırf "haram, günah" diye yaklaşıyorlar. Ha şu var; kişinin eşcinsel duygulara sahip olması kendi isteğiyle değildir ama bunu fiiliyata döküp dökmemesi kendi elindedir. Ama bu durum bastırmakla çözülecek iş değildir. Dinimizin evlilik üzerinde ne kadar önemle durduğu hepinizin malumu.. Peki eşcinsel bir insan evlenebilir mi? Evlense de mutlu olabilir mi?

      www.huseyinkacin.com

      http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?board=25.0

      devamını okumak için linki tıklayınız

      Sil