21 Nisan 2013 Pazar

EŞCİNSEL İDEOLOJİ ve EŞCİNSEL LOBİ: MEDYANIN EŞCİNSELLİK POLİTİKASI


" BDP'nin oy oranı % 7-8 olduğunu düşünürsek; güneydoğu (kürt) sorunu çözümlendiğinde takdirde; Türkiye'nin gündemini işgal edecek yeni konu
" eşcinsellik sorunu " olacaktır. Türkiye'de eşcinsel-lezbiyen birey sayısı % 5-10 arasındadır. "

Bir önceki yazımda kendimle ilgili müthiş bir tespitte bulunmuşum. Hem de o konuda Hüseyin Bey ile hiç konuşmadan! Tebrik ettim kendimi. Düşündükçe kafamda daha iyi yer etti. Evet; benim fobim kızlara karşı değil, karşı cinse karşı.. Çünkü kız olsaydım, aynı ortam bana bu kez bir erkeğin himayesine girmeyi hayal etmenin ayıp günah olduğunu telkin edecekti. Ben de erkekleri hayal etmekten kendimi şiddetle men edecektim, dolayısıyla kızlara yönelecektim. Diğer bir takım nedenler de bu durumu destekleyecekti. Yani eğer kadın olsaydım lezbiyen olacaktım.
Her neyse... Dördüncü terapinin ardından mecburi olarak altı ay gibi bir ara verdim. Artık öğrenciyiz, maddi olarak özgür değiliz, yaşadığımız coğrafya İstanbul'a çok uzak ve bilimum diğer mazeretler...
Gerçi bir gün öncekiyle bile aynı kişi değiliz ama bu altı ayda kişiliğimin normal seyrinden daha fazla güçlendiğini hissediyorum.
İlk olarak kızlara yaklaşma konusunda eskisinden daha olumluyum. Eskiden kadınlar şu şekilde ikiye ayrılıyordu: Birincisi anne, abla, nine, hala, teyze vs.. Bunlar güçlü, fedakar, koruyucu idi. İkincisi ise sevgili ve eşti. Bunlar ise güçsüz, idare edilmeye muhtaç, trip atmak ve dırdır etmekten başka hiç bir belirgin huyu olmayan kişilerdi. Birinci kısım kadınların tanımında sorun yok ama ikincisinde ciddi problem vardı. Altı aylık sürede işte bu sorumlu tanım büyük ölçüde değişti.
İzlenilen filmlerdeki sahneler herkes için ayrı anlamlara gelebilir. Çoğu kişi için küçük bir ayrıntıydı belki ama izlediğim komedi bir filmindeki, ağlayan kocasını şefkatle kucaklayan ve onu teselli eden kadının güçlü görüntüsü, kafamdaki olumsuz kadın imajına büyük darbe vurdu. İkinci olarak; daha önceden bildiğim Hz. Hatice'nin hayatını bir de bu açıdan dinledim. Hz. Hatice, eşi olan Peygamberimizin (sav) en büyük destekçisi olmuş, peygamberlik yeni indiğinde yaptığı konuşmayla O'nu cesaretlendirmiş, O'nun davası uğruna servetini harcamış, her türlü zorluğa karşı müthiş bir sabırla mücadele etmiş bir hanımdı. Demekki kadın, Hz. Hatice gibi de olabiliyordu. İşte bu düşünce benim anlayışımı büyük ölçüde değiştirdi. Hatta "Allahım bana Hz.Hatice karakterinde bir eş nasip et" diye dua etmişliğim çoktur. Eskiden evlilik hayali kurduğum zaman, hayalimdeki karımla güzel bir konuşmamız, romantik bir ânımızın olduğunu hayal edemezdim. Onunla derdimi paylaştığımı hiç düşünmezdim. Çünkü o zaten zayıf ve korunmaya muhtaçtı. Benim derdime ne gibi bir teselli üretebilirdi ki.. Ama şu an o evlilik hayalleri olması gerektiği gibi.
Eskiden kendime bir kurtarıcı rolü biçmiştim ve herkesi kurtaracağım diye uğraşırdım. Kendime bunu yük edinmiştim. İnsanların hayatına nüfuz edip onları bütün kötü huylardan vazgeçirmeye çalışırdım. Eğer herhangi birinde bunu başaramazsam kendimi eksik görürdüm. Kişinin bırakamadığı kötü bir alışkanlığı varsa ben hemen kurtarıcı moduna girer, ona öğütler yağdırırdım. O kişi öğütlerime uymayınca da kendimi kusurlu, yetersiz görürdüm. Aslında her insanın doğruyu kabul edebileceğini sanar, kabul etmemesini onu doğruya davet edenin eksikliği bilirdim. Peygamberimizin dahi yola getiremediği insanlar varken ben kendimi ne sanıyorsam... Şimdilerde bu anlayışımı terk etmiş bulunuyorum. Artık başka insanların hatasından kendimi sorumlu görmüyorum. Eğer o insan yanlış yoldaysa ve vazgeçmiyorsa bu durum benim eksikliğimden değil, onun karakterinden karakterinden kaynaklanıyordur.
Bu süre içinde yoğunlaştığımız bir kaç konu oldu. Bunlardan birisi, Ülke Tv'de Ersoy Dede'nin sunuculuğunu yaptığı Bıçak Sırtı programında eşcinselliğin tartışılması idi. Programa Ali Rıza Demircan, Barbaros Sansal gibi isimler katılmıştı. İşte yine sürekli eleştirdiğim iki taraf bir aradaydı. Barbaros Şansal eşcinsel haklarından başka bir şey konuşmuyor, Ali Rıza Demircan eşcinselliğin günah olduğundan başka birşey söylemiyordu. Yine kısır bir tartışmaydı, çözüme dair bir şey yoktu. İşte bu yüzden Ersoy Dede'ye ulaşıp konuyu anlatmaya çalıştık. Bu işin böyle çözülmeyeceğini, tedavinin gündeme gelmesi gerektiğini söylemeye uğraştık. Hüseyin Bey'in mücadelesiyle yakından ilgili olan gazeteci İklim Bayraktar, Ersoy Dede'ye ulaşıp konuyla ilgili program ayarlamaya çalıştı. Programa Hüseyin Bey ve İklim Hanım katılıp eşcinselliğin tedavisinin olduğunu anlatacaklardı. İklim Bayraktar ve Hüseyin Kaçın'ın tanışması iki seneden fazla olmuş ve İklim Bayraktar o zamandan beri eşcinsellik meselesiyle ilgileniyormuş. Konuyla ilgili detaylı araştırmaları olmuş. Danışanlarla görüşmüş, yaşadıklarını dinlemiş. Şimdi bu programda, ekranlarda doğru düzgün konuşulmamış olan eşcinsel terapiyi konuşacaklardı.
Ben bu aşamada İklim Hanım ile henüz konuşmamıştım. Hüseyin Bey ısrar etti ve ona ulaştım. Facebooktan yazılarımı gönderdim, düşüncelerimi söyledim. O da benim ona ulaşmamı bekliyormuş. Hüseyin Bey benden çok bahsetmiş ona. Benim başarılı bir hayat grafiği çizdiğimi söylemiş. Hüseyin Bey'in övmek pek adeti değildir. O yüzden bu tür cümleleri kendisinden pek duyamayız. Hakkımdaki bu görüşünü öğrenince mutlu oldum. Çünkü benim en korktuğum şeylerden birisi; ne kendine, ne çevresine faydası olmayan, kendi halinde standart, monoton bir hayat süren kişilerden olmak... Kendimi işi ve evi arasına sıkışmış, sıkıcı bir aile reisi olarak hayal edemiyorum. Kabıma sığamıyorum, arkadamda iz bırakacak bir kişi olmak istiyorum. Büyük sorunların çözümü için elimi taşın altına koymak, doğru bildiğim yolda mücadele etmek istiyorum.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1302.0

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder